‘Beka’ ve ‘İslam kurtarıcılığı’ arasındaki Türkiye’nin hali
Yeni Zelanda ve Avustralya, Türkiye’ye 10-13 bin kilometre uzaklıkta, dünya siyasetinde de etliye sütlüye pek karışmayan ülkelerdir. Belki de sadece Türkiye’den oralara çalışmaya gidenlerin yakınları dışında kimsenin, “Bu ülkelerde ne olur biter” diye merak bile etmediği ülkelerdir.
Hani, “Türkiye’nin, en sorun yaşamayacağı ülkeler hangisidir?” desek; Avustralya ve Yeni Zelanda ilk sıraları alırdı.
Ama, Erdoğan ve Bahçeli başta olmak üzere “beka cephesi”nin sözcüleri, cami saldırısından bu ülkeleri sorumlu tutarak, bu ülkelere adeta savaş açarcasına meydan okuyunca, Avustralya ve Yeni Zelanda da “Eyyyt’li” ülkeler arasına katıldılar!
Hem de seçim malzemesi olarak!
KILAVUZ ‘BEKA’ OLUNCA...
18 Mart’tan beri kamuoyunda tartışılan ve çerçeve içinde de aktardığımız sözler elbette ki, herhangi bir normal ülkenin diplomasisinde “skandal” mahiyette sözlerdir. Ama son yıllarda Bahçeli–Erdoğan ittifakının izlediği milliyetçilik ve din istismarcılığı temelli iç ve dış politikadan biliyoruz ki, bu sözler onlar için artık bilinen rutindir. Ve elbette ki faturası da iç ve dış politikada (ve ekonomide) halka çıkmaktadır.
Özellikle de son aylarda Cumhur İttifakı, ülkeye “beka” dedikleri ama bir türlü de halkı inandıramadıkları “deli gömleği”ni giydirmek için her vesileyi kullanmaktadır.
Bu zihniyet Yeni Zelanda’daki katliamı da “Türkiye’nin beka sorununun kanıtı” olarak göstermiştir. Bunun için de seçim meydanlarında katliamın propagandası için, terörist Tarrant’ın çektiği görüntüleri göstermekten çekinmemişlerdir.
Şunu söyleyebiliriz ki, eğer Cumhur İttifakı”, kendi bekasını “Türkiye’nin bekası” olarak dayattığı bir platforma geçmemiş olsaydı; Yeni Zelanda’daki terörist saldırıyı kendi önemi içinde değerlendirerek, hem “İslamofobiaya”ya karşı hem de ırkçı-dinci terörist saldırılara karşı dünya demokratik kamuoyunda geniş bir destek bulabilirdi. Ancak, halkın gerçekleri görmemesi için ortaya atılan “beka sorunu”, sadece “beka” zokasını yutanların değil ama onu kullananların da göz bağı olmaktadır.
Yeni Zelanda saldırısı, “beka cephesi”nin yükselttiği hamaset eşliğindeki gürültülü kampanyaya inananlar için uyarıcı olursa, yaşananların da bir anlamı olacaktır!
‘İSLAM’IN KURTARICILIĞI’ İDDİASI
Türkiye’nin böyle iç politikada antidemokratik, dış politikada maceracı bir yola sokulmasının ikinci önemli nedeni ise, Erdoğan’ın kendini “İslam’ın kurtarıcısı” olarak görüp, Türkiye’yi de kendi amacı uğruna, İslam dünyasındaki çatışmaların ortasına atmasıdır.
“İslam’ın kurtarıcısı” olmak ilk bakışta “kutsal”, “Mazlumları koruma” tutumu olarak görünse de gerçek hiç de böyle değildir. Çünkü dünya İslam’la İslam olmayanlar arasında bir “medeniyetler savaşı” dünyası değildir.
Bu bilindiği gibi, ’90’lı yıllarda Bush ve “neokonlar” tarafından, sonra da el Kaide, IŞİD ve Müslüman Kardeşler tarafından benimsenen bir görüştü. Ve sonra da Irak’ın işgali ve İslam ülkelerinde mezhep savaşlarının yükselişi olarak gelişmişti.
Bu yüzden Erdoğan, Arakan’da ya da Yeni Zelanda’da hangi saldırı yapılırsa yapılsın, onu “İslam karşıtları”nın, hatta İslam olmayanların organize ettiği, arkasında olduğu bir saldırı olarak görüp ona göre vaziyet almaktadır!
Sanki emperyalizm çağında değil de Orta Çağda İslam’la Hıristiyanların arasındaki savaşlar çağında yaşıyoruz gibi! Ki, “İslamofobia”ya karşı “Haçlıfobia” ile çıkılması da bunu açıkça göstermektedir.
“Beka” ve “İslam kurtarıcılığı”nın Türkiye’yi sürüklediği politik mecra Türkiye’yi Yeni Zelanda ve Avustralya ile de karşı karşıya getirmiştir!
Türkiye’yi bu hallere düşüren Cumhur İttifakının bu başarısını kutluyoruz!
YENİ ZELANDA KATLİAMI SONRASINDA KİM NE DEMİŞTİ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Mart günü Çanakkale’de yaptığı konuşmada, “Çanakkale’den 104 yıl sonra bir kez daha sesleniyor ve diyoruz ki, mesajınızı aldık... Biz 1000 yıldır buradayız, kıyamete kadar da burada olacağız... Dedeleriniz geldiler, burada olduğumuzu gördüler, kimi ayakta kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelecekseniz sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın” diyerek, sadece Yeni Zelanda ve Avustralya’ya değil tüm “İslam olmayan” ülkelere de meydan okudu!
Avustralya Başbakanı Scott Morrison bu açıklamaya karşı; “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinin Avustralyalılar için çok rencide edici olduğunu ve böylesine hassas bir ortamda sarf edilmesinin pervasızlık olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir adım atmadan Türk hükümetinin yanıtını bekleyeceğim ancak ilişkilere dair tüm seçeneklerin masada olduğunu söyleyebilirim.”
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern ise Erdoğan’ın sözleri karşısında; “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan cami katliamı hakkındaki sözlerine açıklık getirmesini isteyeceğiz. Başbakan Yardımcısı Winston Türkiye’ye gidip bu yorumlara karşı çıkacak” diyerek yanıt verdi.
Bu açıklamadan sonra Erdoğan yönetiminden bir açıklama geldi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun Twitter’dan açıklama yaptı: “Teröristin manifestosunda yalnızca Erdoğan’ın şahsı değil aynı zamanda Türk halkı ve Türk devleti hedef alınmıştır. Cumhurbaşkanımız sözleriyle Türkiye’ye karşı geçmişte ve bugün yapılan saldırıları kapsayan tarihsel bir bağlamdan söz etmiştir” dedi.
Ama Cumhurbaşkanı’nın sözleri öylesine açıktı ki, bu açıklamaya bakalım inanan olacak mı?
Evrensel'i Takip Et