04 Şubat 2019 00:37

Şiir mimarlık

Şiir mimarlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çağımızda, genelde uygulandıkları biçimleriyle uzmanlıkların, insanları bütünden ayırdığının ya da en azından bütünü kavramalarını engellediğinin ayırdına varılmaya başlanalı epey oluyor. Sanırım mimarlar bu durumu öteki uzmanlık alanlarındakilerden daha önce sezinlediler. Çünkü mimarlar, işleri gereği, pek çok uzmanla birlikte çalışıyorlar, birçok uzmanla karşılaşıyorlar durmadan... Bütüne varmanın koşullarını doğrudan omuzlarında duyumsayabiliyorlar...

Bir dalın gerçekten uzmanı olabilmek için bile, o dalın, bütün dallar arasındaki yerini- ilişkilerini bilmek gerekiyor önce... Mimarların, ayrıca, plastik sanatlarla, yazınla, şiirle, görsel- seyirlik sanatlarla ilişkileri elbette, ana konuları olan insani özellikleri ile bütün olarak, bütün içinde kavrama isteğinden... Onların bu istekleri çok yönlülük adına değil kısacası...

Özel bir kesim olarak, örneklerinden bildiğimce, yontuya, resme, yönetmenliğe (sinema), tiyatroya, müziğe vb. ilgi duyan, bu dallarda da etkin olan pek çok mimar var... İşte bu anlamda, şiire ilgi duyan, şiir yazan pek çok mimar da var.

Mikelanj gibi geçmiş örnekler bir yana, günümüzün çağdaş, hem de en genç şiirinde de böylesi örnekler görülüyor.

Bu yazımın başlığının çağrıştıracağı bir durum da şu:

Yirminci yüzyılın belli başlı ustalarından Le Corbusier diyesiymiş ki:

“Araştırmalarım, duygularım gibi, yaşamın başlıca değerine doğru yönelmiştir:  Şiir... Şiir insanın yüreğindedir. Onun doğanın varsıllığına ulaşma kapasitesidir.”

Demek ki Le Corbusier’e göre mimar, işini yaparken, şiire ulaştığınca başarılıdır. Bir dostu Le Corbusier’e şöyle der bir gün:

-    Sen ozansın!

Benim bu yazımda üzerinde duracağım ne her iki alanda da etkin olanlar, ne de işlerini şiirleştirenler ya da işlerinde şiire ulaşanlar... Doğrudan iki dalın aralarındaki koşutluklar üzerinde düşünmeye çalışacağım bu yazıyla...

ALT YAPI

İşiyle şiir yazma aşamasına gelebilmek bir yana, işini doğru dürüst yapabilmek bile onu sapasağlam bir kültür alt yapısına bilincine oturtmakla olanaklı...

Mimarın kültür birikiminin sağlam, varsıl olması bence işinin olmazsa olmaz koşulu... Mimarın, örneğin sanat kültürü olmazsa işinin araçlarından en önemli bölümü eksik demektir. Böyle bir alt yapısı olmayan mimar çevresine, çağına baksa da görmeyebilir. Oysa gerçek yaratıcılık çağı, sonra da geleceği görebilmekle olanaklı... Mimar (elbette öteki dalların yaratıcıları da)  gelenekle ve çağdaş yaratılarla gerilim ilişkisinde olmak zorundadır. Geleneğe çağınızı özgürlüğünüzü onaylatamazsanız, onun çizgisine eklenemiyorsunuz, var olamıyorsunuz. (Bizde, öteki sanatlara göre, şiirde ve mimarlıkta geleneğin gücünün altını çizmek gerekiyor.)

Şiir, anlam- ses- ritim demek olan dille, duygu- düşünce aktarımını sıradanlığa düşmeden becerebilmek, büyük kesime göre... Ve elbette mimarlık için alt yapı bağlamında söylediklerim şiir için de geçerli. Ozan da, tüm var oluşu sorgulamanın bütün araç- gereçlerine ama özellikle kültür alt yapısına sahip olmak zorunda... Yaşamı tümüyle sorgulamanın en önemli yollarından biri de mimarlık... F.L.Wright’a göre: “Mimarın gerçek işlevi yaşamın yorumunu yapmaktır.” Yaşamın yorumunu yapmış mimarlığın en azından imlerini, simgelerini, göremeyen bir ozan, alt yapısını tamamlayamamış biridir. Sorumluluğun, çağını yorumlama işinin altından kalkabilmesi kuşkuludur.

Var oluşu bütünüyle sorgulayabilen şiir, bir yaşama biçimi olur çıkar. Yaşamı, en geniş çerçevede algılamış, özümsemiş, yorumlamış, çağdaş- özgün- gelenekle doğal olarak gerilim ilişkisinde bir yaşama biçimi... Şimdilerde bilinen ozanlardan kimilerinin böyle bir yaşama biçimi olmaması bu söylediklerimi yalanlamaz. Her türlü yoruma doğası gereği açık şiirde, anlık ya da belirli sürelik parıltılar hep olagelmiştir. Bu parıltılar sanıldığından da çabuk yiterler... Şiirimizin son iki yüzyıldır kopuk kopuk süregelmeleri de (kimileri buna “kekemelik” diyorlar) bir başka yönden bunu kanıtlar gibidir. Ayrıca, özellikle, öykünmenin, aktarmanın, kültür karmaşasının yoğun olduğu dönemlerde, kimi gerçek parıltıların, toplumca ayırdına varılamadığı, bir ucundan ayırdına varılanları da göz ardı etmek için elden gelenin yapıldığı da gerçektir.

(Sürecek)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa