31 Ocak 2019 23:30

Yeni rejimin ‘ıslah planı’ olarak kayyım ve Dersim’de Devrimci Güç Birliği!

Yeni rejimin ‘ıslah planı’ olarak kayyım ve Dersim’de Devrimci Güç Birliği!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dersim; coğrafyası, demografik yapısı (Kürt-Zaza ve Alevi-Kızılbaş kimliği) ve mücadelesiyle Kürt tarihinde hep özel bir yere sahip oldu. 1920’lerde Kürtlerin inkârı temelinde bir ulus-devlet inşa etmeye yönelen Cumhuriyet rejiminin, ‘çıbanbaşı’ olarak gördüğü yerlerin başında yine Dersim vardı. Bu temelde Dersim’in “ıslahı” yeni rejiminin dayanaklarından biri olarak görülmüş ve Dersim katliamının temelleri 1935’te çıkartılan “Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun” ile atılmıştı. Bu kanunla olağanüstü yetkilerle Tunceli Valisi olarak atanan ve katliamın mimarı olan Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan 1937’de şöyle diyordu: “Tunceli ahalisinden bir takımın Kürd olduğuna dair ortada bir söz vardır. Bu söz yanlıştır. TuncelindeKürd yoktur. Bu ahalinin aslı vaktiyle Horasandan gelmiş olan Türk kabileleridir. Buradaki kabilelerin isimlerine dikkat edilirse hepsinin Türk olduğu derhal anlaşılır” (aktaran Ayşe Hür, 23 Kasım 2014 tarihli radikal.com.tr)

İlginçtir, bugünkü yeni rejimin de (tek adam rejimi) inşası bakımından en önemli dönemeçlerden biri olan 2010 referandumu sürecinde de ‘Dersim Katliamı’ önemli gündemlerden biri olmuştu. AKP-Erdoğan iktidarının yargıyı ve bürokrasiyi tamamen ele geçirmesini amaçlayan bu referanduma ‘hayır’ diyen CHP ve lideri Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırmak için Erdoğan, sık sık CHP’nin tek parti yönetimi döneminde gerçekleştirilen Dersim katliamını gündeme getirmiş, meclis kürsüsünde yaşlı gözlerle insanların nasıl fare gibi zehirlendiğini anlatmıştı.

Uzatmayalım, 15 Temmuz 2016’da iktidarın eski ortaklarının darbe girişimi gerçekleşti ve sonrasında Erdoğan, “Allah’ın bir lütfu” dediği bu girişimi yeni rejimi kurumsallaştırmanın bir fırsatına çevirdi. İşte bu süreçte ilan edilen OHAL’le birlikte Kürt coğrafyasında tıpkı cumhuriyet rejiminin kuruluşu sürecindeki ‘Şark Islahat Planı’na benzer bir plan yürürlüğe kondu. DBP/HDP’li belediyelerin hemen hemen tamamına (102 belediyenin 94’üne) kayyım atandı. Parti eş başkanları, milletvekilleri ve belediye başkanlarının aralarında yer aldığı binlerce Kürt siyasetçi tutuklandı. Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımlarını bile kendi politikaları için tehdit olarak gören müdahaleci-savaşçı bir politika yürütüldü/yürütülüyor.

Bu dönemde Tunceli Valisi Osman Kaymak, aynı zamanda Dersim belediyesine kayyım olarak atandı. Tıpkı ‘Tunceli Kanunu’ ile olağanüstü yetkelerle donatılan Alpdoğan gibi. Belediyeye kayyım olarak atanan valinin ilk icraatı da ‘Dersim Belediyesi’ tabelasını indiripyerine ‘Tunceli Belediyesi’ tabelasını asmak olmuştu. Ama sadece bu da değil. Kayyım Kaymak, 2017’de Hızır Orucu dolayısıyla yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Tunceli halkı gerçek manada Türkmen Alevisi olan, inancına bağlı insanlar. Alevi inancı olarak sevgiyi, saygıyı, kardeşliği öne çıkaran insanlar. Ama maalesef PKK denen terör örgütü bu insanlarımızı baskılamış, onları korkutuyor, korku dağları her tarafı sarmış. Esnafından, tüccarına, sivil toplumuna, sendikasına herkesi baskılamış ve insanlar özgür iradeleriyle, gerçek kendi iradeleriyle bir tavır alamıyorlar. O manada ben Tunceli halkının bir baskı altında olduğuna inanıyorum. İnşallah bizim bütün mücadelemiz öncelikle sizlerin üzerindeki bu baskıyı kaldırmak.”

Alpdoğan’ın 1937’deki konuşmasına dönüp bir daha bakın, kayyım Kaymak neredeyse aynısını tekrarlıyor 80 yıl sonra. 

Kayyım Kaymak’ın Dersim’i Türk-Osmanlı kenti çehresine büründürmek için kaynakları çarçur etmesini ve Sayıştay raporuna da yansıyan yolsuzlukları da bir tarafa not etmek gerekiyor.

Özcesi, nasıl Dersim Kürt coğrafyası ve tarihi içinde özel bir öneme sahipse, bugünkü iktidarın Dersim’in devrimci, Kürt-Zaza ve Alevi-Kızılbaş kimliğine karşı çok yönlü saldırısı karşısında da halk güçlerinin birliği özel bir önem taşıyor. Elbette bu birliğin, Dersim’de bugüne kadar gerek genel ve gerekse yerel seçimlerde devrimci-demokrat-yurtsever güçlerinin birliği/ortaklığı noktasında yaşanan sorunlardan/eksikliklerden dersler çıkartılarak sağlanması gerekiyor. HDP, EMEP, ESP ve Partizan bu temelde önemli bir adım atarak 31 Mart yerel seçimlerinde Dersim ve ilçelerinde seçime ortak girmek üzere ‘Devrimci Güç Birliği’ni oluşturdular. Bilindiği gibi Dersim’deki devrimci güçlerden SMF (Sosyalist Meclisler Federasyonu) daha önce Ovacık Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu’nuDersim merkez için TKP’den aday göstermişti. Arkadaşımız Orhan Kurul’un Dersim’de kurulan güç birliği ile ilgili haberi bazı haber sitelerinde “HDP, ‘Komünist Başkan’a Karşı İttifak Kurdu” biçiminde verildi. 

Açıktır ki, bu haber başlığı hem gerçeği ters yüz ediyor ve hem de güç birliği yapan güçler ile SMF/TKP’yi karşı karşıya getirmeyi amaçlıyor. 

Gerçek ters yüz ediliyor; çünkü öncelikle Dersim Belediyesi, kayyım atanmadan önce DBP (HDP) ve EMEP’in kurduğu ittifak tarafından yönetiliyordu. Yani dün zaten halkın belediyeyi birlikte yönetmek için seçtiği güçlerin kurduğu güç birliğinin öncelikli hedefi ancak ve ancak kayyımdır, belediyeyi kayyımdan almaktır. Bu ittifak “Komünist Başkan”a karşı değil,  devrimci güçlerin kayyıma karşı ittifakıdır. 

İkincisi, daha önce yapılan karşılıklı açıklamalara yansımış sorunlara rağmen bugün SMF’nin bu devrimci güç birliğine katılması için geç kalınmış değildir ve Dersim’de halkın beklentisi de bu yöndedir.

Son olarak şunu da söyleyelim: Belediyeleri HDP kazanırsa kayyım atanacağı propagandası, Dersim’in devrimci-mücadeleci kimliğine yabancı, daha baştan teslimiyeti dayatan ve bu nedenle gerici güçlerin/iktidarın ekmeğine yağ süren bir propagandadır. 

Dersim’in tarihine ve kimliğine yakışan, yeni rejimin “ıslahat planı” olan kayyım politikasına karşı bütün halk güçlerinin birliğinin sağlanması ve kentin bu güçler tarafından yönetilmesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...