26 Kasım 2018 00:15

AKP adayları ve kayyım belediyeciliğinin iflası!

AKP adayları ve kayyım belediyeciliğinin iflası!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, önceki gün partisinin 16’sı büyükşehir olmak üzere toplam 40 ildeki belediye başkan adayını açıkladı. Bu toplantıda merak edilen konulardan biri de Mart 2014 seçimlerinde BDP’nin (DBP) kazandığı ama darbe girişimi ve ilan edilen OHAL sonrasında yönetimlerine el konulup kayyım atanan 11 Kürt kentinin adaylarının açıklanıp açıklanmayacağı idi. Erdoğan’ın açıkladığı adaylar arasında 3’ü büyükşehir olan bu 11 il (Ağrı, Batman, Bitlis, Dersim, Diyarbakır, Iğdır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak ve Van) arasından sadece 4’ünün adayı açıklandı. Diyarbakır Büyükşehir ve Hakkâri belediye başkanlıklarına mevcut kayyımlar aday gösterilirken Batman ve Bitlis’e başka adaylar gösterildi.

Kayyım uygulamasının 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında darbe ve darbecilerle mücadele adı altında Kürt hareketinin yerel yönetimlerinin tasfiyesi için uygulamaya konulduğu biliniyor. Başka bir deyişle bu uygulama o dönem fiilen uygulamaya konan tek adam rejiminin Kürt kentlerindeki yerel yönetim modeli olmuştu. Oysa Erdoğan ve AKP’si, yönetimlerinin ilk yıllarında iktidarı tamamen ele geçirememiş oldukları için seçimleri (sandık) ve seçilmiş olmayı demokrasinin en temel ilkesi olarak ilan etmişlerdi. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan, halkın iradesine darbe anlamına gelen kayyım uygulamasını mevcut belediye yönetimlerinin “halka hizmet etmediği”, “terörü desteklediği” vb. gerekçelerle açıklayarak kayyımlarla birlikte “halkla iç içe bir hizmet belediyeciliği”ni başlattıklarını ilan etmişti.

Burada önce bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekiyor: Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019 seçimleri için de “terörle arasına mesafe koymayan adaylar seçilirse yerlerine derhal kayyım atayacaklarını” söylüyor. Buradaki ‘terör’ vurgusunun şiddeti, çatışmaları, savaşı savunmakla ilgisi olamaz, çünkü söz konusu kentler devletin her köşe başını fiili bir karakola-kontrol noktasına çevirdiği, dolayısıyla denetimi tamamen elinde bulundurduğu kentler durumunda bulunuyor. Bu nedenle buradaki ‘terör’ vurgusu, asıl olarak seçilecek adayların kendilerini seçen halkın (Kürt halkının) talep ve mücadelesini sahiplenip sahiplenmemesi ile ilgilidir. Bu bakımdan söz konusu belediyelere atanan kayyımların ilk icraatlarının Kürt dil, kültür, sanat, kadın, gençlik, eğitim gibi kurumlarının tasfiyesi olması da rastlantısal değildir.

Adaylar meselesine dönersek, burada akla gelen ilk soru şu: Madem kayyımlarla birlikte halkla iç içe bir hizmet belediyeciliğine geçildiyse neden kayyımla yönetilen 11 belediyenin hepsinde adaylar açıklanmadı ve dahası bu adayların bugüne kadar “halkla iç içe hizmet belediyeciliği yapan” kayyımlar olacağı ilan edilmedi/edilemedi?

Bu sorunun yanıtını geçtiğimiz günlerde açıklanan Sayıştay raporu veriyor. Bu raporda kayyımla yönetilen belediyelerin “hizmet belediyeciliği” adı altında nasıl ve nereye harcandığı belli olmadan milyonlarca lira borçlandırıldığı ve nasıl birçok hizmet alanında usulsüzlükler, yolsuzluklar yapıldığı bütün açıklığı ile gözler önüne seriliyor (bkz. https://www.evrensel.net/haber/365055/kayyim-belediyeleri-borc-icinde-milyonlarca-liranin-akibeti-belirsiz). Ayrıca kayyımlarla yönetilen bu belediyelerde AKP’li milletvekilleri, yöneticiler ile kayyımlar arasında ihale-rant paylaşımı konusunda ciddi çekişmelerin-çatışmaların yaşandığı haberleri de hiç eksik olmadı.

Öyleyse Erdoğan’ın kayyımla yönetilen belediyelerde kayyımları açıkça aday ilan etmemesi, daha doğrusu edememesi, bir ‘model’ olarak sunduğu kayyım belediyeciliğinin iflasından başka bir anlam taşımıyor.

Peki, Diyarbakır ve Hakkâri’de kayyımların aday gösterilmiş olması bu gerçeği değiştirir mi? Başka bir deyişle bu kentlerdeki kayyımlar başarılı oldukları için mi aday gösterildi?

Burada Diyarbakır ve Hakkâri ile ilgili ilk dikkat çekici nokta, bu kentlerin Şırnak ile birlikte 2015’ten sonraki kent savaşlarını ve yıkımı en ağır biçimde yaşayan kentler olmalarıdır. Yani buralarda bir ‘başarı’dan söz edilecekse, bu başarı yaşanan yıkımla birlikte eskiye dair her şeyin tasfiye edilmesi ve kentteki sosyo-ekonomik çıkar ilişki ve ağlarının, ihale ve rantların iktidar partisi merkezli olarak yeniden organize edilmesidir. Dolayısıyla Erdoğan’ın buralarda kayyımları aday göstermesinin yeniden örgütlenen bu sosyo-ekonomik çıkar ilişki-ağlarını-ki, çıkarılan binlerce işçi-memurun yerine yenilerinin alınmasının, yeni ihale paylaşımının, imar rantının, hedef kitleye yönelik özel hizmetlerin vd. etkisini küçümsememek gerekir- oya dönüştürme hesabından bağımsız düşünülemez.

Öte yandan özellikle yıkımı yaşayan kentlerde kayyımların yeniden aday gösterilmesinin toplum psikolojisi üzerindeki etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü Erdoğan, buralarda kayyımları aday göstererek, eğer kayyımlar kazanamazsa onları yeniden atayacağı baskılamasını yaratarak kayyımlara karşı olan halk kesimlerinde bir umutsuzluk yaratmak ve kayyım etrafındaki sosyo-ekonomik çıkar ağının etrafında örgütlenmiş olanlarının ise, olası kopuşunun önüne geçmek istiyor.

Sonuç olarak, bir darbe dönemi uygulaması olan kayyımlar üzerinden Kürt kentlerindeki belediyelerin hemen hepsine el konulmuş ve bu temelde iktidar partisi etrafında bir örgütlenme için devletin bütün olanakları seferber edilmiş olmasına rağmen önümüzdeki yerel seçimler öncesinde AKP-Erdoğan bölgede hiç de rahat gözükmüyor. Çünkü bu iktidar bir gerçeği ısrarla görmezden geliyor: Bir halka hizmet etmenin ilk koşulu, o halkın kimliğini tanımak, ona saygı duymaktır. Oysa bu iktidar, işe Kürtlerin ulusal kimliği-kültürüne dair ne varsa onu yok etmeye çalışmaktan başlıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa