10 Kasım 2018 00:15

Sınıf güçleri müdahil olmadan bu dava kazanılamaz

Sınıf güçleri müdahil olmadan bu dava kazanılamaz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Havalimanı inşaatında çalışan, 31’i tutuklu inşaat işçisi ve sendika yöneticisi 61 kişi için iddianame hazırladı.

Savcılık iddianamede işçilere, “görevi yaptırmamak için direnme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, kamu malına zarar verme...” suçlarını yöneltiyor.

Oysa işçiler;
- Çalışma koşullarının iyileştirilmesi,
- Ödenmeyen ücretlerinin ödenmesi,
- İşçi yatakhanelerinin tahtakurusu işgalinden kurtarılması,
- Servislerin geliş gidiş saatlerini yeniden düzenlenmesi... gibi, tamamen işçilerin çalışma koşullarıyla ilgili en haklı talepleri için, hiçbir şiddete başvurmadan eyleme geçmişlerdir.

Ne var ki, bu taleplerin haklı mı haksız mı olduğuna bakılmadan, barınakların kapıları polis ve jandarma güçleri tarafından kırılarak ve zor kullanılarak işçiler gözaltına alınmıştı.

İşçilerin direnişinden beri ortaya çıkan gerçekler de göstermiştir ki; işçiler taleplerinde tamamen haklıdırlar. Bu taleplerin haklılığı inşaatı yürüten konsorsiyum adına inşaatın başında olan IGA adlı firmanın yetkilileri tarafından da kabul edilmiştir.

Dolayısıyla savcılık; yıllardır on binlerce işçiyi en vahşi koşullarda çalışmaya zorlayarak, 38 işçinin de hayatını kaybetmesine (Bakanlık inşaat süresince 30 işçinin hayatını kaybettiğini kabul etti) binlerce işçinin eyleme geçmesinin sorumlusu firmalar ve yetkilileri hakkında dava açacağına, bu insanlık dışı koşullara karşı eyleme geçen işçileri tutuklatmıştır. Şimdi de savcılık, dünyanın en haklı talepleri için eyleme geçen binlerce işçi içinden 61’i hakkında iddianame hazırlamıştır.

İlginç bir biçimde şantiye alanında yapılan eylem çağrıları ve işçilerin kendi aralarında da oluşturdukları Whatsapp gurubu “suç” kanıtı olarak gösteriliyor.

Ama işçilerin, az çok emekçi haklarından söz edilen hiçbir ülkede kabul edilmeyecek ölçüde, kölelik koşullarında çalışmaya zorlanması, işçinin yasalarla belirlenmiş hiçi bir hakkının umursanmadığı, hatta Ulaştırma Bakanlığı’nın da “iş cinayetleri”ne kurban gittiğini kabul ettiği 30 işçinin bu şantiyelerde hayatını kaybetmesini “suç” olarak görmüyor. Görmüyor ki, bu konularda savcılığın, en azında işçilerin ifadelerini bir “suç duyurusu” olarak kabul edildiğine dair iddianamede bir bilgi yoktur.

Bu yüzden de “iddianame tamamen sınıfsal olduğunu” söylüyoruz.

Çünkü savcılık hazırladığı iddianameyle;
1) Bırakalım anayasa ve çalışma yaşamını düzenleyen yasları, Yargıtay’ın işçilerin yasalardan doğan haklarını tanımayan ya da TİS’in koşullarını yerine getirmeyen patronuna karşı işçilerin topluca eylem yapması, greve çıkmasını işçini hakkı olarak gören kararını,
2) Türkiye’nin altına imza attığı AİHM, ILO, BM sözleşmelerinden doğan işçi haklarını tanımadığını göstermiştir.

Böylece savcılık, en azından 1789 Büyük Fransız Devrimi’nden beri, yurttaşların “yasalar karşısında eşitlik” hakkını da tanımamıştır. Ki, burjuvazi için bu ilke, düzeninin meşruiyetinin de temel ilkesiydi. Dolayısıyla savcılık böylece; işçileri, hakları yasalar tarafından kabul edilmiş yurttaşlar olmaktan da çıkarak, sınıfsal tutumu üstündeki son örtüyü de kaldırmış olmaktadır.

Bu yüzden de; gerek tutuklu işçi ve sendikacıların serbest bıraktırılması, gerekse bu davanın işçileri ortaçağ kölelerinin koşullarında çalışmaya zorlayan patronlar ve yöneticilerinin yargılandığı bir davaya dönüştürülmesi konusunda görev, pek çok konuda olduğu gibi, mücadeleci sendikacılara, işçilere, sendikalar başta olmak üzere onların her türden örgütlerine düşmektedir.

Çünkü bu kadar “sınıfsallaştırılmış bir dava”nın sınıfın, partisiyle, avukatlarıyla, sendikacılarıyla, emek dostu aydınlarıyla, akademisyenleriyle... müdahalesi olmadan işçiler lehine, patronların ve uşaklarının yargılanmasına dönüştürülmesi olanaklı olmaz.

Onun içindir ki, İstanbul Havalimanı inşaatı işçilerinin devası bir sınıf davasıdır diyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa