03 Ekim 2018 23:55

Cumartesi Anneleri ve karanlığın karanlığı

Cumartesi Anneleri ve karanlığın karanlığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Saint Pulcheire Fransız Lisesi öğrencileri ve öğretmenleri, bir duvarı okul, bir duvarı eski bir binayla gölgelenen sokaktan geçiyorlar. Çocuklar ve genç öğretmenler, korkuyla başlarını eğerek okullarına giriyorlar. İstem dışı bu sakınmanın  kendilerini silahlardan korumak için olduğunu düşünüyorum oysa sokak şimdilik çok sakin.

Birkaç polis, sokağın bir ucundan öte ucuna gidip geliyor. Eski binanın önünde ve eşiğinde ellerinde fotoğraflarla kadınlar oturuyor. Sonra polisler, birdenbire okul duvarına diziliyorlar. Çaprazlanmış silahları, sokağın gölgesinde kararıp ışıyor.

Silahların bazıları fotoğraflı kalabalığa ve eski binanın sessizliğine çevrili. Patlayan bir komut, sessizliği parçalıyor: “Sokağı açın, binaya girin yoksa dağıtılacaksınız!” Oysa sokakta sessiz ve kederli kadınlarda çok, polis var. Bir kadın, bu dilsiz sokakta  kendilerine haftalardır işkence yapıldığını söylüyor. Başka bir kadın, çocuklarımızı öldürdünüz, şimdi bizi de mi öldüreceksiniz diye haykırıyor.

Genç polis şefi yine gürlüyor: “Bu toplanma yasal değil, ya dağılın ya binaya girin!”

Binaya girilmiyor, eşikler dolu, sessiz kalabalık tedirgin. Camlarda durgun ve uzak fotoğraflar... Çocuklarımızı öldürdünüz, ölülerini bize vermeden bu sokaktan gitmeyeceğim diye bağırıyor bir kadın.

Duvara dizilmiş polisler, duvarın donukluğunda daha da silik..Yeni bir komut bekliyorlar. atılmak, parçalamak için..Sokak dağılıp toplanıyor, toplanıp dağılıyor. Yitik oğullar, yitik kızlar annelerini arıyorlar o küçük dağılmada. Ölü çocuklar, kapanıp koruyor annelerinin acıdan ve kahırdan bakırlar gibi kararmış ruhlarını. Görünüp yitiyorlar. Hep görünüp yitiyorlar. Savaş bitmedi çünkü daha ve onlar bütün savaşlarda yeniden yeniden görünüp yitiyorlar. “Kayıp” diyorlar onlara. Şimdi, dizlerine yatırdıkları fotoğraflarında tarıyorlar anneleri saçlarını, öpüp okşuyorlar alın teriyle yunmuş arınmış alınlarını.

Bir savaş romanından alınmadı bu sözler!

Cumartesi Anneleri’nin  o dar ve görmüş geçirmiş yapayalnız sokağı burası... Polisler, polis şefleri, mutlu aile babaları, iktidar yamakları komut alıp  komut veriyorlardı. Oğullar, kızlar öldürülüyor, anneler yıllardır çocuklarını arıyorlardı.

Ölüm hâlâ her yerdeydi. Açılan kapıda, örtülen kapıda, ıssızlaşan sokakta, yaprakla dolmuş güz balkonlarında, pıtraklar gibi çoğalan yalnızlıkta...

Anneler, onca kıyıma kırana karşı kalplerinin kötülüğü yerle bir edeceğine inanıyorlardı. Bu sessiz başkaldırı bunun içindi. Bunun içindi çocukları gelecek diye her akşam sofralarına bir tabak daha koymaları. Bunun içindi yazmalarına, yağlıklarına sinmiş oğul, kız kokularını yastıklarına allı güllü bir dantel gibi işlemeleri.

Çocuklarını arıyorlardı. Bunun içindi o sokağı zehirli bir sarmaşık gibi saran silahlara karşı karanfil uzatmaları... O çocukların gülüşleriyle hâlâ sıcacıktı beşikleri. Sakınacak hiçbir şeyleri yoktu.

Onlar ise dağ gibi susuyor, çöl gibi korkuyorlardı. O çocukların düşleri, bir hançer gibi parçalıyordu onların vicdanlarını. İşte, bunun için çok korkuyorlardı. Onlar kör, sağır vicdanlarıyla mutluydular çünkü. Yeryüzü o çocukların sessiz sözleriyle, o annelerin kutsanmış sabırlarıyla ışıl ışıl olabilirdi ancak. Onlar o zaman karanlıklarının daha da çoğalacağını biliyorlardı. Hem karanlıktan korkuyorlardı hem de karanlıklarına tapıyorlardı. Onların tek kutsalı buydu. Uçsuz bucaksız, zifir zindan karanlık! Cehaletin, zorbalığın karanlığı...

Karanlığın karanlığı... Bunun için aydınlıkla karanlığın uzlaşmaz çelişkisiydi o ağzı var, dili yok o sokakta yaşananlar. Bunun için

“Analardır adam eden adamı / aydınlıklardır önümüzde gider./  Sizi de bir ana doğurmadı mı?/  Analara kıymayın efendiler./ Bulutlar adam öldürmesin.” diyor Nâzım Hikmet ve sürdürüyor sözünü: “Koşuyor altı yaşında bir oğlan,/  uçurtması geçiyor ağaçlardan,/ siz de böyle koşmuştunuz bir zaman./ Çocuklara kıymayın efendiler./ Bulutlar adam öldürmesin.// Gelinler aynada saçını tarar,/ aynanın içinde birini arar./ Elbet böyle sizi de aradılar./  Gelinlere kıymayın efendiler./ Bulutlar adam öldürmesin.// İhtiyarlıkta aklına insanın,/ tatlı anıları gelmeli yalnız./ Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,/ efendiler, siz de ihtiyarsınız./ Bulutlar adam öldürmesin.”

Gelecek mutlu insanın ışığı için Nâzım Usta’ya yeniden kulak vermenin zamanı.

“Aydınlıklardır önümüzde giden.”

Annelerin aydınlığı...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa