19 Eylül 2018 23:05

Ülke hâlâ ‘Bir Düğün Gecesi’nde

Ülke hâlâ ‘Bir Düğün Gecesi’nde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tezel, bir düğün gecesinde, daha doğrusu Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi”nde “İçmeyeceksek intihar edelim bari.” diyerek Ağaoğlu’nun kült romanını başlatır. Bir önerme gibi duran bu cümle, aslında ’70’li yılların Ankara’sının bohem yaşamına Ankaralı yazarın alaysı göndermesidir.

Modern yaşamın sıkıntılarını, sıkışmışlıklarını, yalnızlığını, bunalımlarını o yıllarda ve bu yıllarda yansıtan her modernist romancı gibi Ağaoğlu da bu romanında, bir iki saatlik düğün gecesinde sermayenin sınıfsal ortaklığını ve dönemin küçük burjuva aydını- sanayici-asker ve siyasetçi ilişkisini verir.

Modern ve postmodern romandan beklenen de ruh açmazlarını mutlak bir varoluş sorgusuna dayayarak bir yere boşaltmaktır. Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ının Mühendis Turgut Özben’inde, Ağaoğlu’nun “Ölmeye Yatmak”ının Doçent Aysel’inde,  Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli”nin Otel Katibi Zebercet’inde ya da ’60’lı, ’70’li, ’80’li yılların ve sonrasının bütün modernist yazarlarında görülen de bu ruh karmaşası değil midir? Özellikle “Tutunamayanlar (1972)”  ve “Ölmeye Yatmak (1973)” bu bağlamda yeniden okunmalıdır.

Bilge Karasu, Leyla Erbil, minimal (küçürek) öyküde Ferit Edgü, Nazlı Eray, Tomris Uyar, Sevgi Soysal, Demir Özlü, Orhan Duru, Füruzan, Pınar Kür, Selim İleri, Vüs’at O. Bener, Sevim Burak, Tezer Özlü... Zeki Coşkun’un değerlendirmesine göre, bu yazarların bazılarının yaptığı, “Eşitlikçi bir dünya, hayat, toplumsal gelişim-değişim için alt sınıfları gözeterek kendileri de değişmeye çalışan şehirli üst orta sınıf gençliğinin kırıma uğramasına karşı bir ağıt-destek, güzelleme”ydi.

Dahası dönemin ve bugünün  tüm modern romancılarıyla öykücüleri bu izlekler üzerine kurdular yazı masalarını. Bu masaların belki de postmodernizme en yakın ayağı Ağaoğlu öyküleri ve romanlarıydı. “Fikrimin İnce Gülü” romanındaki gibi yurttaş Bayram’ın sınıf atlamak için kendi sınıfına yabancılaşması, aydınların kendisiyle ve çevresiyle çatışması, Ağaoğlu’nun “Ölmeye Yatmak”, “Hayır”, “Yaz Sonu”, “Üç Beş Kişi”, “Ruh Üşümesi”, “Romantik Bir Viyana Yazı”, “Dert Dinleme Uzmanı” gibi romanlarında ve oyunlarında, öykülerinde  görülen toplumsal durumlardır ve Ağaoğlu bu durumları, sıkıntıları, çatışmaları anlatım zenginliğiyle çok geniş bir insan coğrafyasında gezdirir.

Toplumun çarpık modernleşmesi, cumhuriyet aydınının toplumuna ve kendine yabancılaşması, toplum baskısına ses çıkaramayan kadınlar erkekler, önce oyunlarının sonra da romanlarının, öykülerinin baskın konuları oldu. Bu anlamda sosyolojik bir okumayla onun tüm yazı sürecini ve yapıtlarını ülkenin toplumsal kronolojisinde önemli yapı taşları olarak görebiliriz. Bunun içindir ki onca yıllık yazı emeğini değerlendirirken Erdal Öz Edebiyat Ödülü Seçici Kurulu, ödül gerekçesinde “Çağdaş edebiyatımızın temel taşlarından Adalet Ağaoğlu’nu edebiyatımıza sağladığı tüm katkılardan dolayı bu yılki ödüle layık görülmüştür. Adalet Ağaoğlu, arka planlarında Türkiye’nin sosyal, siyasi, kültürel yapılarını işlediği romanlarını, yenilikçi anlatım teknikleriyle kaleme almış, günlükleri, öyküleri, roman ve oyunlarıyla edebiyatımızın doruklarından biri olmuştur.” diyor.

Kronolojik katmanların açılmasında, özellikle romanlarında zamanın kullanılışında özgünlük yaratır Ağaoğlu. Bir zaman yapıcısıdır. Bu yönüyle çağdaşlarından ayrılır.  Toplumun gelgitli, çalkantılı dönemlerini ve bu dönemlerin bireyin ruhundaki tortularını 12 Mart sonrası zaman aralıklarına yerleştirerek anlatır. Siyasal çözümlemeden çok, ortamın bireyin benliğine yansımasını kurcalar. Özellikle ayrıntılarla, geriye dönüşlerle, iç monologlarla içeriği bu aralıklara sığdırır. Toplum-zaman-dış evren üçgeninin ruhsal yansımalarını düşünsel temele oturtur. Kendi deyişiyle, “Tek anlatıcıya son vermek, anların anlatıcısı olmak, yer-zaman ögelerine değişiklik getirmek”, Ağaoğlu’nun ayırıcı yönlerinin en önemlisi sayılabilir.

Yazar, son söyleşilerinden birinde de kendini ve yazı serüvenini şöyle gösteriyor:

“Ben aslında tiyatro oyunları yazarak başladım fakat o oyunlar sansüre uğradı, devamlı sahneden kaldırıldı ve oynanmamaya başladı. Siyasi duruşum nedeniyle birdenbire kültür ataşesi oyunumu sahneden kaldırıyordu misal. Romana geçişim bu sayede oldu. Dedim ki ‘Kitap kitaptır, kimse ona bir şey yapamaz.’ Tiyatro oyunu yazarken daha çok para kazanıyordum hem de daha ünlüydüm aslında fakat dediğim gibi sansüre uğradım. Sansüre uğradığımdan 1970’te romana geçtim. İlk romanım çıktığı zaman dönemin en ünlü eleştirmenleri çok kötü şeyler yazdılar bu kitap için fakat ben sokakta yürürken okurun ‘İyi ki Ölmeye Yatmak’ı yazdınız, ne kadar başka bir roman’ deyip beni yoldan çevirdiği oldu. Ben okura karşı sorumluluk duydum. İnan ki sizlerin bana ne diyeceğini, en çok bunu düşünürüm. O sorumluluğu hep duydum, 90 yaşında hâlâ duyuyorum. Bu katlandı, hiç bitmedi, ben okurum sayesinde var oldum. Eleştirmenler sayesinde var olmadım. Biz böyle buluştuk.”

(...)

“Bugünlerde insanın ister istemez yattığı zaman tek düşündüğü şey ölmek oluyor. ‘Geç bile kaldın Adalet, bu ne zaman gelecek?’ diyorum. ‘Gelmedi.’ diyorum. Vallahi durmadan bunu düşünüyorum. Bu o kadar büyük bir bulmaca ki bütün mesele, şu kadarını söyleyebilirim: ‘Adalet, öleceksen acı çekmeden öl.’ Yaşamak iyi ama acı çekerek yaşamak başka. Yıpranarak ölmek başka.”

“Ölmeye yatmaya” daha çok var usta! Daha dünyayla işin bitmedi. Ondan alacağın var. Ödülün ölüm değil, hayat çünkü. Erdal Öz Ödülü de bunun için verildi sana.

Nice yazı yıllarına Ağaoğlu!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...