08 Eylül 2018 00:43

Mücadeleci sendikacıların sorumluluğu

Mücadeleci sendikacıların sorumluluğu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de ekonomi uzunca bir zamandan beri kriz etkenlerinin hızla yükseldiği bir seyir izliyor.

Doların yükselişi etrafında iğneden ipliğe emekçilerin ihtiyaç maddelerine zam gelirken, elektrik, doğal gaz ve akaryakıta yapılan zamlar tüm diğer mallara yeni zamları tetikleyen bir fasit çembere dönüşmüş bulunuyor.

Enflasyon-faiz-döviz kıskacına sürüklenen ekonomi, toplumun her kesiminde gelecek endişesinin yayılmasına yol açarken, özellikle emeği ile geçinen toplumsal kesimler için hayatı her geçen gün daha da çekilmez hale getiriyor.

Elbette ki, kriz çeşitli toplumsal kesimlerin örgütlerini de harekete geçirmektedir. Özellikle sermaye örgütleri TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB gibi örgütler hükümetle ortak çalışıyorlar. Bütün kararlarda bakanlar, Cumhurbaşkanı onları dinliyor, hatta onların istediklerini karara dönüştürüyorlar.

Ama bir kesim var ki; onlar bu ülkede yaşamıyorlar gibi!

Onları ne iğneden ipliğe gelen zamlar ne her gün artan dolar-avro, ne elektriğe, doğal gaza ve akaryakıta gelen sürekli zam, ne tarımın çökmesi, ne işten atılan işçilerin sayısının artması,... ilgilendiriyor.

Bunu, herkesin gidişattan memnun olmadığını bir biçimde ifade ettiği, çeşitli biçimlerde tepkiler ortaya koymaya çalıştığı bir zamanda, bu kesimden bırakalım bir mücadele çağrısını, bir şikayet tepkisi bile görülememektedir. Ki, bu kişileri oraya işçiler, haklarını savunsun diye getirmişlerdir.

İşçilerin yaşadığı sıkıntıları da hiç umursamayan vicdan ve ahlak yoksunu, sınıf düşmanı bu kesim, okuyucularımızın tahmin edeceği gibi;

- Konfederasyon ve sendikaların tepesini işgal etmiş, sendikal mekanizmanın çeşitli kademelerine mevzilenmiş,

- İşçinin karşısında patronların ağzıyla konuşup, patronun çıkarını savunmayı kendine iş edinmiş ama bunu da milliyetçilik, dinicilik-mezhepçilik, şu ya da bu partiden olup olmama, hemşehrilik,... akla gelebilecek her ayırımı istismar etmede başarılı, sınıfa, onun başlıca sorularına yabancılaşmış, sendikal bürokrasinin fertleri olan sendika yöneticileridir.

Sendikal bürokrasinin sendikaları bu ölçüde ele geçirmiş ve etkisiz hale getirmiş olmaları, her kesimden emek mücadelesi ve gelecek kaygısı taşıyan herkesin bir biçimde tepki gösterdiği bir dönemde sendikaların böylesi bir sessizliğe sürüklenmiş olması elbette ki umut kırıcıdır! Ama olup bitene daha yakından bakıldığında; sendikalardaki her sendikacı yukarıdaki sendika bürokratı profilindeki sendikacı gibi rezil ve bir sınıf düşmanlığı çizgisinde olmadığı, onların da sendikaların mevcut durumundan büyük hoşnutsuzluk duydukları da bir gerçektir. Dahası, gazetemizde, “mücadeleci sendikacılar” dediğimiz bu sendikacıların da sayısının hiç de az olmadığı, kimi yerellerde bugün bile mücadeleyi belirleyecek bir konumda oldukları da bir gerçektir.

Burada eksik olan; bu mücadeleci sendikacıların aralarındaki geleneksel ayrılıkları, en azından bir kenara iterek, bugün krizin yükünü reddetme mücadelesinde sendikal hareketin makus talihini değiştirecek bir mücadele için, sınıfın ileri kesimiyle olduğu gibi kendi aralarında da ortak bir mücadele için birleşmemiş olmalarıdır!

Kuşkusuz ki mücadeleci sendikacıların birlik ve ortak mücadele için atacağı adım, gidişattan hoşnutsuz ileri işçi ve emekçi kesimler için de yeni bir toparlanma ve inisiyatif almada daha cesaretli olma dayanağı olacaktır.

Bugün “Mücadeleci sendikacı olma”nın koşulu olarak şöyle iki saptama yapabiliriz:

1- Mücadeleci sendikacıların, her sektörden ve işletmeden ileri işçilerle birleşmeyi de esas alan bir mevzie girmeleridir. Çünkü mücadelenin bir güce dönüşmesi, taleplerinin işçiler içinde yayılması ve bu talepler etrafındaki mücadelenin ancak ileri işçi kesimlerinin harekete geçerek işletmelerde mücadelenin başına geçmeleriyle olanaklıdır.

2- Mücadeleci sendikacılar, sendika yönetimlerinin mücadeleyi engelleyen kararlarına boyun eğmek yerine, inisiyatif almak sendika imkanlarını mücadelenin örgütlenmesi için seferber etmede; gerek işyerinde işçilerin örgütlenmesi gerekse yerellerde sendikal mücadeleyle platformların oluşturulmasında cesaretle adım atmak durumundadırlar. 

Dönem, koşulların aşırı ağırlaşmış olmasına karşın, “umutsuzluk” değil, krizin getirdiği büyük sorunları aşmaya cesaret eden bir mücadelenin örgütlenerek, krizi sendikal hareketin ayakları üstüne doğrulmasının bir fırsatına dönüştürme dönemidir.

Mücadeleci sendikacılar burada önemli bir sorumluluğa sahiptir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...