28 Haziran 2018 00:23

Sürü, kasabın bıçağı ve Macbeth

Sürü, kasabın bıçağı ve Macbeth

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gerisine gül ya da karanfil tıkıştırılmış koyunların kasap vitrinlerini süslediği bir ülkede yaşıyoruz. Bu kasapların camlarında nicedir “Burada İslami kesim yapılmaktadır.” yazıyor.    

“İslami kesim” ne demek? Koyununu keçisini, mandasını, ineğini kesenler mi Müslüman yoksa malı mandası, sığırı davarı mı?

Son seçimde gördük ki kesenler de kesilenler de Müslüman.

Bunun için “İslami kesim”, “İslami kesim” yapıyor. Kesilenlerin bir kesiminin “sürü”den ayrı olması kesimin ve seçimin sonucunu değiştiremez.

“Baş eke”, yani baş çoban, “ekeliği”ni (kurnazlığını) gösterip seçimi ve kesimi erkene almıştı.

Sürünün derdi seçim de değil kesim de...

Eceli gelen koyun, kasabın bıçağını yalarmış.

Seçimle anlaşıldı ki “kasabanın kasabı”nın bıçağını, satırını yalayacak bir sürü var.    

Hepsinin de küçük kasap vitrinlerinde “Helal et” yazıyor.

Helal etmiyorum.

Hileyle hurdayla üç seçimle oyalanmış, kandırılmış bir halkın -sürünün değil- gazetecisi, yazarı olarak “Helal etmiyorum.”

Bu kesim “helal” değil çünkü.

Bir dolu hile hurdayla ele geçirilmiş bir iktidar ve onun “kurt kapanı”yla korunan ağılı.      

     Ülke hiç böylesini görmemişti.

Kuzuyu elleriyle kurda veren bir eke, bir erk...

Devletin bahçesine şimdi de “kurtlar” dadandı.

Kapan işe yaramayacak.

Yeni bir “Milliyetçi Cephe” açıldı.

Sürü, kurda teslim.

Koalisyon denmese de adı koalisyon.

Kurtla çobanın iş birliği.

Bu birlik, yoksul ve cahil sürüyü bir zaman güdebilir.

Ağıldaki “okumuş yazmışlar”a daha çok iş düşüyor şimdi.

Sürüyü kurda da çobana da yedirmemek.

Gerçi çoban da sürü sahibi de kurt da köpek de  koyun yiyor. Olan sürüye oluyor. Kesilen, parçalanan hep o.

Kesimin İslami olup olmamasının ne önemi var? Büyük sürü sahipleri kazanıyor kesimden. Uluslararası sermaye, sürüleri istediği çitten atlatıyor, istediği ağılda besiletiyor.

Kötülük, çobanın bıçağında değil, çobanda ve büyük sürü sahiplerinde.

Shakespeare’i dinleyelim. Büyük ozan, Macbeth’te konuşturuyor büyük karakterini:

Kötülükle başlayan kötülükle sağlamlaşır. (s. 53)

Azmış kudurmuş bir denizin ortasında

Sağa sola boşuna yalpa vurup

Olduğumuz yerde sayar gibiyiz. (s. 76)

Ama unutma ki bu aşağılık dünyadasın:

Çoğu zaman kötülüğü baş tacı edip,

İyiliği çılgınlık sayan dünyada. (s. 78)

Kan ağla, zavallı memleketim, kan ağla!

Güçlü zorbalık, oturt sapasağlam temellerini:

İyiliğin yüreği yok sana karşı durmaya.

Yap yapacağın kötülüğü: Her hak senin artık.

(s. 80-81)

Ahı gökleri tuttu milletin, duyan yok.

En büyük acılar gündelik kaygılara döndü.

Ölüm çanları çaldığı zaman kilisede,

Kimin için çaldıkları sorulmuyor bile.

Doğru insanların ömrü çabuk tükeniyor,

Şapkalarına taktıkları çiçeklerden daha çabuk!

Hasta olmadan ölüveriyor insan. (s. 86)

En uzun gecelerin de bir sabahı var. (s. 89)

Ozanın Orta Çağ ülkesinin acısı, belası ve kahrı ne kadar da benziyor bu üzgün, yaralı güzel ülkeme!

Evet, ”en uzun gecelerin de bir sabahı var.”

Ülkem görecek o sabahı, üstümüze çöken şu sise, karanlığa aldırmayın!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa