16 Haziran 2018 00:50

48 yıl sonra da 15-16 Haziran’dan öğrenmeye devam ediyoruz

48 yıl sonra da 15-16 Haziran’dan öğrenmeye devam ediyoruz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

15-16 Haziran büyük işçi direnişinin üstünden tam 48 yıl geçti. Ve bu 48 yıldan beri işçiler ne zaman başları darda kalsa, ne zaman bir birlik ve mücadele ihtiyacı kapıya dayansa, 15-16 Haziran’ın birleştirici ve işçilerin kendi inisiyatifleriyle harekete geçtiği özelliğini anımsadılar. Ve dahası işçilerin ileri kesimleri ve sınıf partisi ile işçi sınıfının mücadelesine yakınlık duyan çevreler, o günden beri, 15-16 Haziran’ın derslerini yeniden yeniden gündemlerine aldılar; yeni koşullarda değerlendirdiler. Yeni kuşakların bu dersleri özümsemesi için tartışmalar açtılar.

15-16 HAZİRAN, 15-16 HAZİRAN’DAN İBARET DEĞİL

Konuşurken ya da yazarken, “15-16 Haziran” diyoruz. Bu da sanki 1970 yılının haziran ayının iki günü boyunca İstanbul ve Kocaeli’de 150 bin dolayında işçinin eyleme geçmesi ve bu günlerde olup bitenden söz ediliyor sanılabilir. Ama gerçek böyle değildir. Eğer böyle olsaydı; bu iki günde olup biterin hikayesinden söz ederdik. Oysa gerçekte, 1970’ten bugüne gelen 48 yıl da 15-16 Haziran’dan söz ettiğimizde; 1960’ların ilk yarısından, örneğin 1963 yılındaki ünlü Kavel greviyle başlayıp, 1966’daki cam işçilerini greviyle süren ve 15-16 Haziran 1970’te zirvesine ulaşan yüz binlerce işçinin katıldığı sayısız direniş, yürüyüşler, mitingler, fabrika işgalleri...gibi Türkiye işçi sınıfının sınıf olma mücadelesinin en önemli döneminden söz ediyoruz.

Tıpkı Türkiye’nin ’68’i deyince nasıl ki, 1960’lı yılların ilk yarısından itibaren, gençliğin petrol tekellerine ve arkasındaki emperyalist tekellere karşı “milli petrol” eylemleriyle başlayan antiemperyalist mücadelesinin, daha nitelikli bir eğitim, “özerk-demokratik üniversite” mücadelesinden geçerek, “silahlı mücadele örgütleri”nin ortaya çıkmasına kadar varan bir antiemperyalist-antifaşist mücadelesinin derslerinden söz ettiğimiz gibi!

Hiç kuşkusuz, 15-16 Haziran’a gelen işçi sınıfı mücadelesiyle ’68 gençlik mücadelesinin ve antiemperyalist mücadelenin yükselişinin eş zamanlı olması, hem işçi hareketi hem de gençlik mücadelesi bakımından çok önemli olmuştur. Çünkü bu iki mücadele genelde birbirine paralel akan iki ırmak gibi, birine karışmadan aksa da coşup köpürdüklerinde birine de karışarak, ilerlemişlerdir. Özellikle de coşup köpürdüklerinde birbirine de karışarak; birbirinden güç moral ve motivasyon almışlardır. Özellikle de gençlik hareketi, henüz yeni karşılaştığı; “işçi sınıfı ve onun tarihsel misyonu”, “gelmiş geçmiş en devrimci sınıf” gibi sosyalizmin öğretisine dair öğrenmeye başladığı kavramların gerçek hayatta bir karşılığının olduğunu görerek, daha sonraki yıllarda da bu eş zamanlı mücadeleden çok şey öğrenmiştir.

‘İŞÇİ İNİSİYATİFİ’NİN BELİRLEDİĞİ BİR SENDİKAL MÜCADELE DÖNEMİ

İşçi sınıfı mücadelesinin serpilip geliştiği, bir sendikal mücadele dönemi olarak 15-16 Haziran’ın şahsında temsil olan dönemin mücadelesinden bugünün işçilerinin de;

- Sermaye partilerinin (AP ve CHP) işçi sınıfının talepleri karşısında, patronların çıkarları uğruna nasıl birleştiklerini,

- İş birlikçi sarı sendikacılığın, reformcu sendikacılığın nasıl sermayenin ve hükümetlerinin suç ortağı olduğunu,

- Sendika bürokrasisinin ilk zorlukta nasıl mücadele alanını terk edip, kendilerini kurtarma telaşına düştüğünü,

- Çeşitli platformlarda “işçi babası” olarak boy gösteren patronların işçilerin talepleri karşısında nasıl üstlerindeki koyun postunu atıp kurtlaştıklarını görüp ders çıkarmalarını sağlayan pek çok şey yaşanmıştır.

Ama elbette o günkü mücadeleden öğrenilecek en önemli şey ise; sendikal mücadelenin sınıfın ana kitlesinin katıldığı, mücadelenin kararlarının işçiler tarafından alınıp onlar tarafından hayata geçirildiği bir mücadele olduğu gerçeğidir. Bütün bu döneme damgasını vuran da; yüz binlerce işçinin bir yandan patronların ve hükümetlerinin sömürü ve baskılarına, öte yandan Türk-İş’in iş birlikçi sendikacılığına karşı birleşip mücadele ettiği, kesintisiz süren bir eylem dönemi olduğudur.

Bugün de işçi sınıfının sendikal mücadelesinin ana sorunu, 15-16 Haziran’ın bu en önemli dersinden öğrenerek, işçilerin inisiyatif aldıkları, talepleri etrafında birleşip mücadele ettikleri bir sendikal mücadele çizgisine girme sorunudur.

İŞÇİLER BİRLEŞTİĞİNDE BÜTÜN ENGELLER AŞILIYOR

Nitekim bugün de işçiler birleştiğinde; sendikal mücadelenin başlıca sorunları (Baraj, grev hakkını önleyen yasalar, düzenlemeler, gelenekler, iş yasasının çıkardığı engeller, sendikal bürokrasinin çıkardığı sorunlar...) ortadan kalkmakta; önlerindeki bütün engeller işçilerin taleplerini ortaklaştırmalarından doğan güçle aşılmaktadırlar. Bunun en son örneğini de metal işçilerinin 2015’teki direnişinde gördük.

Bugün de işçiler; 15-16 Haziran’ın öğrettiklerini özümseyerek, talepleri etrafında birleşip, bir güç oluşturdukları ölçüde, sendikal mücadelede ileriye doğru istikrarlı adımlar atabileceklerdir.

Bu yüzden de 15-16 Haziran’ın öğrettiklerinin sınıfın içinde yaygınlaştırılması, işçilerin kendi tarihlerinden öğrenme geleneğinin canlı tutulması, sınıfın birliği, mücadelesinin geliştirilmesinin önemine uygun bir çalışmanın yürütülmesi bugün de hayati olmaya devam etmektedir.


15-16 HAZİRAN’I TETİKLEYEN NEYDİ?

İşçilerin 15-16 Haziran başkaldırısına neden olan tasarıyla Hükümet ve patronlar 274 sayılı Sendikalar Kanunu’nda şu değişiklikler getiriliyordu:

1. Bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o iş kolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir.

2. İşçi federasyonlarının faaliyet gösterebilmesi için o iş kolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir.

3. İşçi konfederasyonu kurulabilmesi için daha önce sözü edilen sendika ve federasyonların sendikalı işçilerin üçte birini üye yapması gerekir.

4. Sendika üyeliğinden ayrılabilmek için tek tek noter karşısına çıkmak gerekir.

5. Sendika kurmak için en az üç yıl işyerinde çalışmak gerekir.

6. Uluslararası işçi kuruluşlarına ancak en fazla işçiyi barındıran konfederasyon üye olabilir.

Bu düzenlemeyle, Maden-İş dışındaki DİSK’e bağlı sendikaların tümü (elbette DİSK de) “yetkisiz” hale getiriliyordu. Tasarı Meclisten, AP ve CHP’nin oylarıyla, 4 ret oyuna karşılık 230 oyla geçti. Cumhurbaşkanı yasayı 6 Ağustos’ta onayladı. Sonradan tavır değiştiren CHP ve TİP Anayasa Mahkemesine başvuruda bulundu. Mahkeme 8-9 Şubat 1971 tarihinde aldığı kararla yasayı iptal etti.

15-16 Haziran sonrasında ilan edilen sıkıyönetimle pek çok DİSK’li sendikacı ve işçiler sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı ama sendikal mücadeleye asıl darbe, arkasına sıkıyönetimi de alan patronların, son on yılın mücadelesi içinde yetişmiş, mücadeleye önderlik eden beş bin dolayında işçiyi işten çıkarmasıyla vuruldu. Patronlar, aynı zamanda bir “kara liste” yaparak, bu işçilerin sanayide işe girmesini de engellediler. Böylece, en mücadeleci işçilerin işletmelerden uzaklaştırılmasıyla hem patronlar hem de DİSK’li sendikacılar, “duruma hakim oldu”lar. Patronlar işletmelerini kontrol altına alırken DİSK yöneticileri de sendikal mücadeleyi “tüzük” diyerek ve geleneksel sendikal bürokrasinin yöntemlerini uygulayarak işçileri zapturapt altına alma imkanını kazandılar.

Böylece işçi sınıfının mücadele tarihin en önemli dönemlerinden birisi sona erdi.

Bu yüzden 15-16 Haziran hem ’60’lı yıllarda yükselen işçi mücadelesinin zirvesi hem de yenilgisidir.

Sonrası biliniyor...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa