09 Nisan 2018 01:00

Üretmek-tüketmek

Üretmek-tüketmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yarısı açlık çizgisinde yaşıyor insanlarımızın.
Öteki yarısının onları düşündüğü yok.
İlk tümcem araştırmalarla saptanmış…
Bir anlamda varsıl-yoksul ayrımı.
İkinci tümcem yalnızca gözleme dayalı.

Gözleme dayalı olan, yöneticilerin tutumlarıyla da destekleniyor. Önemli olan, her şeyin hâlâ yalnızca sağlam insanlar için üretildiği, yapıldığı gibi, her şeyin doyunabilen, üsteki yüzde elli için düşünüldüğüdür.

Her şey her gün pahalılaşıyor

Kimselerden ses çıkmıyor.

Dün 1 liraya aldığımız şey, bugün 2 liraya, giderek 3 liraya satın alınabiliyor. Hiçbir denetim yok. Sanki insanlara, “Kendi çözümünü kendin bul” deniliyor.  Belki doğrusu da bu…

Öyle ya ağlamayan çocuğa mama verilir mi?

Gene de “Bu böyle mi olmalı?” diye sormaz mı insan?

Bunları yazışımın nedeni, ikinci yeryüzü savaşını (Gerçeğinde Batı’nın kendi arasında paylaşım savaşı) yaşanmış olmaktan geliyor belki de… Bizim kuşak İnönü’ye, bizi o iğrenç savaşa sokmadığı için kendimizi borçlu duyumsarız.

O savaş yıllarında bir kişiye bütün gün için çeyrek ekmek düşüyordu. Ekmeğin olduğu gibi, neredeyse her şeyin karnesi vardı. Bez de karneyle alınırdı. Annelerimiz o bezden iç çamaşırlarımızı dikerdi. Gaz da karneyle idi, lambalarımız için.

Çarşıdan yoğurt, peynir alındığını anımsıyorum yalnızca. Küçücük de olsa bahçemizde tavuk beslenirdi. Yumurtayı onlar verirdi. Bugünkü gazlı, şekerli yüz çeşit zararlı içeceğimiz yoktu. Zafer gazozu yetiyordu. Onu bile herkes alamazdı. Su çeşmeden, kireçli de olsa.

Yetinirdik.

Bir eksiklik de duymazdık.

Bu alışkanlıkla daha sonra da odadan çıkarken elektriğimizi, kapımızı kapatırdık.

Yakın çağlara dek yeryüzündeki kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydik. Kahveye ancak yaşlılar giderdi. Şimdiler de ancak bir köy büyüklüğündeki Kuzguncuk da ellinin üzerinde kafe varmış. Benim için dedikodu çıkarmışlar: Kahveye bile çıkmaz. Berberim hemen yapıştırır:
“Cengiz ağabeyin kahveye çıkacak süresi mi (vakti mi) var. Bana anlattılar da sevindim.

Şimdi bakıyorum, en küçük kentimizde bile gençler “ marka” giyiniyorlar. Ayakkabı tamircisi, terzi hemen hemen kalmadı. Ayakkabılar eskimeden atılıyor. Eskiden küçükler büyüklerin eskilerini giyerlerdi. Şimdilerde büyükler çocukların attıklarını giyiyorlar.

Kısacası üretmek yerine tüketiyoruz. Tam, “küreselleşme” diyerek, anamalcıların istediği gibi. Tüm üretim yerlerimizi kapattık, sattık. Satmayanlarda yabancı ortaklar (elbette anamalcılar) edindiler.

Bu yol sömürgeleşme yolu elbette….

Çok mu canınızı sıktım?

Afakanlar mı bastı?

Ülkemizden kaçan gençleri, yeni üretim yerleri açarak, çağdaş eğitim vererek kurtarabiliriz bundan.

Ha bir davranalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...