21 Mart 2018 23:40

Güneş değil, yaralarımızdır ışıyan

Güneş değil, yaralarımızdır ışıyan

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün Newroz ve Şiir Günü’ydü. Şiirin ateşiyle içimiz dışımız ısınsın diye beklerken Demirci Kawa’nın yaktığı özgürlük ateşini Kawa’nın heykelini yıkarak söndürmek istediler. 

Kawa, Kral Dehak’ın zulmüne karşı halkına öncüydü ve özgürlük simgesi sayıldı Ortadoğu’da. Şimdi o kanlı topraklarda savaş ateşi yakıp kavuruyor evleri, bağları, zeytin bahçelerini. Şiir ateşiyse çoktan küle döndü. Sözcüklerle değil, kanla düşünüyor insanlık. Göç, gündelik dilin baş konuğu oldu.

Savaş olur da göç olmaz mı? Yerinden yurdundan ediliyor binlerce insan. Ne için? Barış için. Savaşın olduğu yerde barış, uzak bir yol; göç, çetin bir yolculuk... Çocuklar, kadınlar göçün acısını daha çok çekiyorlar elbette.

Baharın ilk adımlarının duyulduğu 21 Mart’ta, kurdun kuşun, börtü böceğin uyandığı bu yeni günde, şiir gününde daha güzel şeyler söylemek isterdim ama savaş varsa güzellik nasıl olsun ki! Yine de Şiir Gününüz kutlu olsun, diyorum. Umudu heybemizden, torbamızdan eksik etmeyelim diye.

İnsanlığın nizasız savaşsız günü de gelecek elbet. O gün sadece şiirle aydınlanacak yeryüzü. Obüslerin, füzelerin, roketlerin ateşleriyle değil. Kawa’nın yıkılan özgürlük düşü, yağmalanan evlerin savaşsız bir dünya umudu hiç eksilmeyecek. Zeuslar, Dehaklar, Ehrimanlar değil Prometheuslar, Kawalar, Hürmüzler düşecek insanlığın önüne, yeryüzüne bereket ve ışık saçmak için.

Savaşın erinç getirdiğine şairleri kimse inandıramaz. O varsa ölüm de var çünkü. Onca anımızı, düşümüzü yıkılan duvarların altında bırakıyor, köyümüzü, kasabamızı terk ediyorsak ne fark eder ölenin kim olduğu? Ölümdür kalan geriye yalnızca.

Şiir, acısını alabilir mi yıkılmış, sürülmüş insanın? Alamasa da iyi günlere inancını diri tutar belki. İyi insana dönüştürebilir kötüleri. Politikacıların bağırmak ve nutuk atmak için değil de şiir okumak için ağzını açtığı bir dünya düşünün. Savaş ve ölüm girebilir mi kapılardan, bacalardan içeri?

Bir düş bu. Olsun. Şairin de işi bu değil mi? Bu güzel düşlerle sağaltmak insanlığın kararan ruhunu. Bunun için yazılıyor onca şiir. Her yıl 21 Mart’ta bunun için şiirler okuyor şairler. Savaşın, göçün acısını birazcık da olsa azaltmak, ruhlarımızı serin bahçelerde gezdirmek için.

Bu şiir gününde iki göç şiirimle belleğimizi taze tutmak, göçün ruhlarımızda açtığı kör kuyuları yeniden göstermek istedim. Köşenin sonunu  iki göç şiirime bırakıyorum.     

Newroz’unuz ve Dünya Şiir Günü’nüz kutlu olsun!

GÜLİSTAN’IN AĞIDI

                Diyarbakır Êzidî Kampı’nı gezerken
 
Kalbim, kızıl güldür
kokusu toprağımdan
sürüldü geldi ordan
yaprağı darmadağın.
 
Babam, bir defne dalı
yurdu dağların ardı
çürüyor bir gölgede
çığlığı şu Dicle’de.
 
Annem, kan uğultusu
acının boğulduğu,
kol kanat germek için
ölümden daha derin.
 
Uzakta ıssız sıla
Melek Tavus ve İsa
güneşte kırk Êzidî
unuttu artık bizi.
 
SAVAŞTAN SONRA
 
Avuç açmazdım size
ama yıkıldı gün ışığından evim
gözyaşıyla doldu avlumdaki kuyu
delik deşik oğlumun beşiği
bez bebeklerinden önce gömdük kızımı
koyun koyuna uyuyorlar şimdi
zeytinin ve narın ıpıssız gölgesinde.
 
Evim yok, çocuklarım ölü
erkeğim savaşıyor yaralı toprağımda
ben yalvarıyorum kuru ekmek için
sokaklarınız değil sokaklarım
oturmadım evlerinizde
ama ısıtan aynı güneş ikimizi
aynı ay ışığı
kabımızda kacağımızda gezinen,
aynı tanrı
dualarımızın ve uykularımızın sahibi
ah ölüm, sizden geldi
avuçlarım ona değil, size açılıyor artık
o, gülü güle kırdıran savaştan beri.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...