06 Aralık 2017 00:02

Duymayanlara duyurmak, işitmeyenlere seslenmek…

Duymayanlara duyurmak, işitmeyenlere seslenmek…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kılıçdaroğlu hep 20 Temmuz darbesinden söz eder. Kastı, o gün yaşama geçirilen OHAL’dir. Neredeyse 17 aydır devam eden OHAL’i hükümet, darbecilere karşı ilan ettiğini açıklamıştı. OHAL’in gerekçesinde de bunlar açık açık yazılır.

İşin rengi kısa sürede belli oldu. 15 Temmuz’u Allah’ın lütfü olarak gören Erdoğan, OHAL’i, iktidarını güçlendirmek için kullandı. Önce Cemaat’e yöneldi, ardından HDP’yi hedef aldı. Adım adım toplumun tüm muhaliflerini bertaraf etmek için OHAL’in sunduğu olanakları kullandı. Meclis’in devre dışı bırakıldığı bu dönemde, son tutuklanan vekillerden biri de CHP’li Enis Berberoğlu oldu.

Halen cezaevinde HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ dâhil 9 HDP’li milletvekili, CHP’li vekil Enis Berberoğlu, tümü DBP’li 68 Belediye eş başkanı, 100’ü aşkın belediye meclis üyesi ve her kesimden binlerce Kürt, Türk ve diğer halklardan siyasetçi var.

Bir tek siyasetçiler mi?

Gazeteciler, akademisyenler, eğitimciler, öğrenciler, sağlıkçılar kısaca toplumun her kesiminden insanlar cezaevine atılmış. Ülkenin kapalı hapishaneleri kapasitesinin çok üstünde tutuklu ile dolu iken ülkenin tamamı da açık bir hapishaneye dönüştürülmüş.Tüm bunlar, OHAL yasalarına dayandırılıyor.

Her ne yaparsan karşında OHAL var. Öyle görünüyor ki Erdoğan hükümeti OHAL’i kısa zamanda da kaldırmayacak. OHAL’in kalkması elindeki birçok olanağı alır. Şimdi hedefi, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adı verilen Başkanlık Rejimi’ne yasaları uyarlarken OHAL’i kalıcı hale getirecek düzenlemeler yapmak.

Bahçeli buna dünden razı. Erdoğan solculara, Kürtlere, muhaliflere, emekçilere baskıyı artırdıkça ondan sonsuz destek alacak. 16 Nisan’da yapılan hileli referandumla kabul edilen Anayasa’ya uyum yasaları yapılırken Erdoğan bu desteği sonuna kadar kullanacak.

Bunun karşılığında Bahçeli’ye ilk vereceği toplumun farklı kesimlerine baskıları artırmak, milliyetçiliği ve ırkçılığı pohpohlamak; ikincisi ise Bahçeli’nin koltuğunu sağlama bağlamak. İşler arzuladığı gibi giderse Bahçeli’nin Erdoğan’ın yardımcısı olarak atanacağından da kimsenin şüphesi olmasın.

Erdoğan’ı ürküten Kürtlerin, devrimcilerin, emekçilerin, barış akademisyenlerinin, gazetecilerin boyun eğmez tavrıdır. Cezaevine atarak rehin tuttuğu Demirtaş’ın etkisini kıramadı. Binlerce akademisyenin imza attığı Barış Bildirisi’nden tüm tehditlere rağmen akademisyenler imzalarını çekmedi. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, tüm tehdit ve saldırılara rağmen direnişin en namuslusunu yürüttüler. Tek kolunu daha önce devletin aldığı Veli Saçılık, sokağın direniş abidesi oldu. Ülkedeki birçok namuslu gazeteci her türlü tehdit, baskı ve dayatmaya rağmen gerçekleri yazmayı sürdürüyor. HDP ve DBP’den, diğer devrimci örgüt ve partilerden cezaevine konulan tek bir siyasetçi pişman olmadı. Öyle ki bu siyasetçileri korkudan hâkim karşısına çıkaramıyorlar. Mahkemeye çıkardıkları her siyasetçi yargılanmak yerine yargılıyor.

Bu haftanın tümü neredeyse davalarla geçecek. Dün Barış Akademisyenleri’nin davası başladı. Onları hâkim karşısına topluca almaya cesaret edemediler. Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, onlarca siyasetçinin, gazetecinin, insan hakları savunucusunun davaları da görüldü, görülüyor. Mahkemeler hırsızları değil, ülkenin geleceğini, mutluluğunu düşünenleri ‘yargılıyor.’ Hükümet ise namuslu insanlara dönük baskılarla bir yere gidemeyeceğini anlamak yerine Amerika’da yargılanan bir hırsız ile ülkenin kaderini eşitliyor.

Tüm direnenler elbet insanların yüz akıdır. Ancak bilinmesi gerekir ki asıl önemli olan bu yüz akı insanların direnişini, öte yandan Maden Ailesi ve benzer onlarcası gibi korkunç biçimde ölen, intihar eden, mağdur edilen, hala kendilerinden haber alınamayan onlarca insanın yaşadıklarını topluma ulaştırmaktır.

Gobbels, ‘gerçekleri tersyüz ederek, yüzümüzü ülkenin okumuşlarına değil cahillerine dönerek, dini ve Allah’ı kullanarak istediğimizi elde edebiliriz’ demişti. Bugün yapılan tam da odur.

Gobbels zamanında halka ulaşmak, gerçekleri anlatmak o kadar kolay değildi. Bugün çokça olanak var. Elbet cahiller demek niyetinde değilim ancak esas yapmamız gereken ülkenin en geniş kesimine yaşananları aktarmaktır.

Bu şimdiye kadar yapılmamış ise en büyük pay CHP’ye aittir. CHP kendini merkeze koyan, diğer mağduriyetleri es geçen, hele Kürtlere dönük haksızlıkları neredeyse hiç görmeyen bir siyaseti ısrarla sürdürüyor. O zaman iş diğerlerinin boynunun borcudur.

Bu hafta duymayanlara duyurmak, işitmeyenlere işittirmek, okumayanlara okutmak haftasıdır.

Demirtaş’ın direnişini de, Barış Akademisyenleri’nin haykırışını da, hırsızlığı yüzlerinin ortasına çarpan gazeteciliği ile Tunca Öğreten’in sesini de en geniş kesimlere duyurmakla mükellefiz.

Kurtuluşun yegâne yolu budur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...