01 Kasım 2017 00:55

AKP hükümeti treni kaçırdı

AKP hükümeti treni kaçırdı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Arap Baharı başlayıp Kuzey Afrika’da halk ayaklandığında Türkiye seyirci konumundaydı. Hatırlanırsa Türkiye, Libya’ya NATO müdahalesine kadar gelişmelere müdahil olunmamasını savunan bir politika izliyordu. Türkiye’nin bu tutumunda Libya’daki müteahhit alacaklarının da payı vardı.

Türkiye’yi bu ülkelerdeki çalkantıların merkezine çeken temel etken Libya iktidarının kanlı değişimi ve sonrasında Mısır’da yaşananlar oldu. Hiç kuşkusuz Müslüman Kardeşler’in Mısır’da iktidar olması da AKP iktidarının iştahını kabarttı.

Müslüman Kardeşler, silahlı şiddeti savunmuyordu ancak katı, ideolojik bir yapılanmaydı. Mısır’da iktidara geldikten sonra tutucu, fundemantalist bir Sünni İslam devleti yerine Tunus’ta olduğu gibi toplumun farklı kesimleri ile uzlaşmayı tercih etseydi, sonuç farklı olabilirdi. Hatta ılımlı Sünni İslam’ın temsiliyetini de sürdürebilirdi. Kürtlerle düşmanlık yerine çözüm sürecinin sunduğu olanakları da değerlendirerek birlikte yaşamayı tercih ve teşvik edecek bir AKP iktidarı da bu sürece katkı sağlayabilirdi. Böylece yüzbinlerce insanın ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına, göçüne, talanına, bir o kadar da doğanın tahribatına yol açan bu uğursuz savaş –en azından bu düzeyde– yaşanmayabilirdi.

Mursi, aldığı oy oranı ile orantılı olmayan bir siyaset izledi. Toplum kendisine uzlaşı mesajı vermesine rağmen o siyasal İslam’ın mutlak iktidarını kurmak için adım attı. Bu tutum, iktidarının da sonu oldu.

Mısır’da iktidarın el değiştirmesi ile birlikte Sünni İslam dünyasının liderliğine bu kez AKP iktidarı soyundu. Bunu da Kürt karşıtlığı üzerinden radikal–cihatçı dinci örgütleri destekleyerek yapmaya kalktı.

AKP’nin bu siyasete yönelmesinde Suriye’nin en güçlü muhalif yapılanması olan Müslüman Kardeşler’in Mısır’la birlikte zayıflaması da etkili oldu. Giderek güç yitiren Müslüman Kardeşler’in boşluğu Suriye’ye Kuzey Afrika’dan taşınan Nusra benzeri El Kaide yanlısı radikal dinci örgütlerle doldurulmaya çalışıldı. Suriye lideri Beşar Esad’ın sorunların reformlarla çözümü yerine şiddetle bastırmaya kalkması da siyasetinin merkezine Sünnileri koyan ve bu kesimin radikal dincilerle hareket etmesini savunan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin ekmeğine yağ sürdü.

Sünni cephenin liderliğine radikal dincilik üzerinden oynayan bu üç ülke de bugün farklı tellerden çalıyor, ancak iş işten geçti. Çokça kan aktı ve çözüm giderek içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Suriye’de Sünni Arapların önemli bir kesiminin diğer halklarla birlikte Kürtlerle ortak cephede buluşması, elbet önemli; ancak bu durum Kürtlerin Sünni cephenin öncülüğüne, hamiliğine soyunacağı anlamına gelmiyor. Kürtlerin bu sorumluluğu üstlenemeyeceğinin bir diğer göstergesi de Suriye’de hala ciddi bir radikal dinci potansiyelin olması ve Sünnilerin siyasal dağınıklığı aşamamalarıdır.

Etnik, ulusal ya da mezhebe dayalı yaklaşımlarla çözüm üretmek zordur, desek de iş gidip gelip bu noktaya dayandı. Bu noktadaki en ciddi sıkıntı ise Sünni kesimin etkili, kabul edilebilir bir temsiliyetinin oluşmamasıdır.

Bu eksikliğin Irak’ta neden olduğu sonuçları gördük. IŞİD gibi ceberut bir örgütü üreten nedenlerden biri Irak’taki Sünni temsiliyetin bastırılması, hadım edilmesidir. Görünen o ki Suriye’de Sünnisiz bir tablonun oluşması istenmiyor. Ancak ne “Ilımlı İslam’a dönüyorum” diyen Suudi Arabistan, ne Türkiye ile birlikte radikal dincilerin hamiliğine soyunan Katar, ne de Ortadoğu siyasetini Kürt karşıtlığı üzerinden yürüten Türkiye, Sünnilerin liderliğini yapabilecek potansiyele sahip değil.

Kürtlerle uzlaşmak yerine savaşmayı tercih eden, bunun için Ergenekon’la bile ittifak yapmaktan geri durmayan AKP, deyim yerindeyse treni kaçırmıştır.

Çok açıktır. Suriye’de de, Irak’ta da eksikliği belirgin olan cephe Sünni cephedir. Kürtler, tüm dışlamalara rağmen artık masada yerlerini alabilecekleri bir potansiyele sahipler. Ancak Sünniler, etkili bir temsiliyet mekanizmasına sahip değil. Ufukta Sünnileri temsil edecek bir mekanizma, bir güç oluşumu da görünmüyor. Neredeyse dünyanın tamamının terörist ilan ettiği Sünni cihatçı yapılanmalar da bu realitenin karşılığı olamazlar.

Suriye’de önümüzdeki dönem bir çözüm masasının kurulacağı aşikar. Etnik veya mezhep temelli çözümü savunmuyorum. Ancak farklı mezhepleri, inançları, dilleri, kültürleri kapsamayan, bunları bir araya getiremeyen bir masadan çözüm çıkmayacağını da bilmek lazım.

AKP’li Türkiye bu konuda en geri duran ülke konumundadır artık.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...