08 Haziran 2017 00:53

Kıdem tazminatında üç hal

Kıdem tazminatında üç hal

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İktidar koalisyonunun bulduğu her fırsatta masaya getirdiği temcit pilavı olarak, kıdem tazminatı hakkının gaspı konusu, şimdi bir kez daha OHAL sopasıyla önümüzde: Yer misin, yemez misin?

***
Gerek emek cephesinden gerekse de sermayenin has örgütünden (TİSK) yapılan açıklamalar, iktidar koalisyonunun bu sefer de ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamadığını, hatta bazı konfederasyonlarla süregelen “gönül bağını” da akamete uğrattığını gösteriyor. 

Her tarafın karşı çıkış nedeni farklı olduğu gibi iktidarın yaklaşımı da apayrı. Örneğin TİSK, dünya genelinde Türkiye ekonomisine yönelik artışa geçen güvensizliğin daha da alevleneceği yönündeki kaygısı ve fonun küçük ve kayıt dışı sermaye grupları yerine kendilerine yönelik bir vergi olarak fiiliyata geçeceğini düşündüğü için düzenlemeye karşı. İktidar koalisyonu ise bir süredir hazineyi cendereye alan nakit sıkıntısını aşma telaşıyla parasallaştırılabilir her şeyi fona dönüştürüp yangına serpme amacında. 

Oysa ne TİSK’in kıdem tazminatının gasbına karşı çıkma(?) gerekçesi ne de iktidar koalisyonunun kıdem tazminatını fona devretme çabasının ardında yatan gerçekler meselenin özüne dokunmamaktadır.

***

Kıdem tazminatı cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin mücadeleyle kazandığı yegane hak olma özelliği taşıyor. Kıdem tazminatı ile ilgili ilk düzenleme 1936 tarihli ve 3008 sayılı İş Kanunu’nda yapılıyor. 1925-1929 arası yürürlükte olan Takrir-i Sükûn Yasası sonrası emekçilerin en önemli kazanımı iş yasasında yerini alıyor. 

Kıdem tazminatının gaspına yönelik girişimler de yeni değil. Kıdem tazminatı yerine “fon” kavramı ilk kez 1975 yılında dillendiriliyor. Daha sonra bildiğimiz haliyle “kıdem tazminatı fonu” bir yasa tasarısı olarak sırasıyla; 1976, 1980, 1984, 2002 ve 2004 yıllarında Meclis gündemine taşınıyor.

***

İktidar koalisyonunun tazminatı fona devretme amacıyla sermaye gruplarının fona karşı çıkma sebepleri arasındaki fark; iktidarın fonu yakaladığı sermaye grubuyla doldurma çabasında olması ve büyük sermaye temsilcilerinin de kendilerinin “kayıt içinde” olmaları nedeniyle cezalandırıldıklarını düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Yoksa her iki tarafında, örneğin kıdem tazminatının hiç olmadığı bir ortak noktada(!) buluşabileceği açık!

***

İşçi sınıfı açısından ise kıdem tazminatı tartışması başka bir yönüyle birliği şüpheli kılıyor: Kıdem tazminatı doğan kayıtlı işler ve giderek yaygınlaşan kıdem tazminatı ve diğer sosyal haklardan yoksun kayıt dışı alan! İktidar koalisyonunun ve sermaye cephesinin -farklı biçimlerde de olsa- üzerinden politika geliştirdikleri alan budur. 

Soru şu: Kayıt dışı alanlarda iş güvencesi ve kıdem tazminatı hakkından yoksun çalışan milyonlarca emekçi varken neden sayıları giderek azalan tam zamanlı istihdam edilen ve kıdem hakkı olan işçileri savunalım?

Cevap basit ve tarihsel olarak sınanmıştır ki, işçi sınıfı ve emekçiler açısından en zayıfın ya da güvencesizin (topraksızın, işsizin ve gibi) haklarını temel direnme noktası yapmaktansa, görece “korunaklı” olan durumu savunmak bütünün çıkarını yükseltecek yoldur. 

Neticede bugünün güvencesizi veya işsizi -kendi kıdem tazminatı hakkı olmasa da- kıdem tazminatı olan işçilerin hakkını savunursa, kendileri için de yarın bu hak geçerli olur. 

Kıdem tazminatının korunması mücadelesinde, mücadelenin çıtası kazanımların geri dönülemezliği üzerine kurulmalı. Kırmızı çizgi bu!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...