23 Kasım 2016 00:35

18 yılın özeti

18 yılın özeti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fenerbahçe-Galatasaray derbisi bir Kadıköy klasiği olarak sonlanırken maç, sarı kırmızıların sarı lacivertlileri mağlup edemediği 18 yılın bir özeti gibiydi.

Maç günü Evrensel Pazar’a her iki takımın taraftarlarıyla konuşarak yazdığım yazıda seride birinci faktörün psikolojik üstünlük olduğunu belirtmiş ve bunun ‘Kadıköy’ün de öncesine dayandığını vurgulamıştım.

2000’lerin başında Fenerbahçe’nin Kadıköy’de yakaladığı seriyle birlikte bu psikolojik üstünlüğü bir mutlak yenilmezliğe taşıması futbol tarihinin en ilginç değişmezlerinden biri olmayı sürdürüyor. Pazar günü kurduğum cümleyi şöyle güncelleyeyim: “18 yıl herhangi bir takımın herhangi bir takımı herhangi bir sahada üst üste yenememesi için çok uzun bir süre.” Ve 18 yıllık bu seri, iki denk takım arasında yaşanması sebebiyle futbol tarihinin en etkileyici serilerinden biri olmayı sürdürüyor.

“18 yılın özeti” dedik. Maçı hatırlayarak bunu açalım.

Öncelikle, Galatasaray sezon başından beri iyi futbol oynamıyor ve son haftalarda “iyi” takımlara karşı oynadıkları maçlar handikaplarını net bir şekilde ortaya koydu. Beşiktaş maçının ilk yarısı dışında iyi bir takıma karşı sahaya istediğini yansıtabilen bir Galatasaray’ı hiç göremedik. Bu da aslında geçen yıldan farklı olmayan bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bu yılın fark yaratan tek değişikliği olarak Bruma’yı gösterebiliriz.

Her şeye rağmen, Kadıköy’de izlediğimiz Galatasaray, normal performansının da altındaydı. Riekerink’in öğrencileri rakibin üzerine sadece “gidemiyor” değil gitmeye de korkuyordu.

Topa sahip oluyor gibi gözüküyor ancak rakip sahaya geçer geçmez bu etkinliğini yitirdiği için hızlıca kaybettiği toplar Fenerbahçe’nin direkt futboluyla kalesinde tehdide dönüşüyordu. Galatasaray bu tehditleri önleyebilmek için sık sık faule başvurdu. Maçı 28 faul ve 6 sarı kartla tamamladı ancak özellikle ilk yarıda bu kartların sayısı daha fazla olabilirdi. Sarı kartlar, Galatasaray’ın atletizmi zayıf beklerinin üzerindeki baskıyı artırdı. Nitekim sarı kartı olan Carole, ilk golde kendisini Ferrari gibi sollayan Şener’e faul yapamadı. Sıfıra inen Şener’in güzel pasında Van Persie’nin sağ ayağıyla rahat dokunuşu Galatasaray’ın bir başka yanlışını ortaya koydu. Selçuk İnan gibi bir oyun kurucu orta sahanın yerine kesiciliği artırması için oynatılan Nigel de Jong, Van Persie’nin o vuruşu yapmasını engellemesi gereken (Stoperler başka bölgeleri kapatmıştı) oyuncuydu.

Ancak sahada olma sebebinin hakkını veremedi. Savunmaya katkısı olmayan bir De Jong’un en azından 45’in sonunda oyundan alınmasını bekledik ama Riekerink’le Selçuk İnan arasında bu yazı yazıldığı sırada büyüyen sorunlar, ileride De Jong’a ve sert faullerine daha fazla maruz kalabileceğimizin işareti.

Fenerbahçe, Mehmet Topal’ın yokluğunu, Galatasaray’ın zaten rakip sahada ileriye gitmekte zorlanan bir takım olması ve Galatasaraylı futbolcuların ‘Kadıköy sendromu’ ile ayaklarının titremesi nedeniyle hiç hissetmedi. Jeremain Lens’in yokluğu ise hücumda yapabileceklerinin sayısını azalttı. Neticede Fenerbahçe, sınırlarını, avantaj ve dezavantajlarını bilerek sabırlı bir futbol oynadı ve golü de buldu.

Kadıköy’de psikolojik üstünlüğün etkisini, 1-0’dan sonra daha iyi gördük. Galatasaray hiçbir şekilde oyun içerisindeki etkinliğini artırabilecek seçenekler üretemedi. Fenerbahçe ise belki de geride kalan 18 yılın ofans hattında en az seçeneğe sahip olduğu takımıyla oynasa da 2. golü her an bulabileceğini hissettirdi. Nitekim 2. golü de Josef de Souza’nın hücum presi getirdi.

Sonuç itibariyle, Kadıköy’de bir kez daha kendine güvenen, bu öz güvenle doğru kadro ve oyun tertibini sahaya yansıtan, öz güvenini asla laubaliliğe çevirmeyecek taktik disiplini koruyan taraf kazandı. “Psikolojik üstünlük” deyip durduğumuz şey aslında Fenerbahçe’nin 18 yıldır sahaya futbolun doğrularını yansıtan taraf olmasını beraberinde getiriyor. Galatasaray başta Sneijder olmak üzere bu disiplin ve sükunetten çok uzaktı.

Maçta büyük gerginliklerin yaşanmaması ve müsabaka sonrası futbolcuların dostane görüntüleri (Sabri ve Volkan hariç) karşılaşmanın en güzel yanıydı. Tecavüz yasasının tartışıldığı bir atmosferde, özellikle sosyal medyada galibiyeti “koyduk mu”dan, “18 yıl”a dair korkunç benzetmelerle kutlayanlar ise (Ki bunlar arasında koca koca gazeteciler var) daha gitmemiz gereken çok yol olduğunu gösterdi. Kadınların mücadelesiyle geri çekilen söz konusu yasa, siyasi görüşü ne olursa olsun, bu kafaya sahip erkeklerle daha çok gündemimize girer.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa