11 Kasım 2016 01:00

Trump, Türkiye'nin mi Kürtlerin mi dostu?

Trump, Türkiye'nin mi Kürtlerin mi dostu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünyada Trump’ın ABD seçimlerini beklenmedik bir şekilde kazanmasının şoku devam ediyor. Şimdi dünyanın dört bir tarafında “Trump döneminde ABD’nin falan ülkeyle ilişkisi nasıl olur?”, “Trump, filan meselede nasıl tutum takınır?” gibi sorular soruluyor. Trump’ın geçmiş açıklamaları üzerinden çeşitli analizler yapılıyor.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Trump’ın birbiriyle çelişen, tutarsız açıklamaları üzerinden sonuçlar çıkarmaya çalışmak yanıltıcı olacaktır.
Mesela hem ABD’yi yeniden ayağa kaldırıp tekrar dünyanın lideri yapacağını söylüyor ama öte yandan Suriye ve Ortadoğu’yu Rusya’ya terk etmekten söz ediyor. Aynı şekilde Çin ve Rusya (Şanghay İşbirliği Örgütü), ABD-AB emperyalistlerine karşı birleşmişken, Çin’e karşı Rusya ile iş birliği yapacağını söylüyor. ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesini eleştiriyor ama Filistin meselesinde açıkça İsrail’den yana bir tutum takınıyor…
Öte yandan dünyanın en büyük emperyalist gücünün başına ırkçı, İslam-yabancı karşıtı söylemler kullanan; demokrasi, insan ve kadın haklarını önemsemez bir tutum takınan, bunların da ötesinde ABD’yi dünyanın tek efendisi yapmaktan söz eden ‘sağcı’ bir başkanın gelmesinin dünyayı dünkünden daha güvensiz hale getirdiği de kesindir.
Şimdi gelelim asıl meselemize…
Havuz medyasının attığı manşetlere bakınca sanki seçimleri Trump değil, Erdoğan kazanmış! Trump, sadece dünyayı değil, FETÖ ve PKK’yi de ters köşeye yatırmış! Gülen’in iade yolu açılmış, hem de ABD artık Kürtler yerine Türkiye ile iş birliği yapacakmış…
Oysa İslam-yabancı karşıtı söylemler kullanan Trump için “Müslümanların Amerika’da olmasına adamın tahammülü yok”  diye çıkışan da Erdoğan’dan başkası değildi. Şimdi ne olduysa Trump’a dört elle sarılıyorlar. İktidar ve medyasının Trump’a yönelik yaklaşımındaki manevra, aslında ne kadar sıkışmış olduklarını da gözler önüne seriyor. Dün “Müslüman düşmanı” dedikleri adam için, bugün “Acaba, bizimle öncekilerden farklı bir ilişki geliştirir mi” beklentisi içine giriyorlar.
Ancak başta da söylediğimiz gibi Trump’ın darbe girişimi karşısında Erdoğan’ı destekleyen ve Gülen’in iadesine ‘yeşil ışık’ yakan söylemlerine bakarak sonuç çıkarmaya çalışanların yarın başka gerçeklerle karşılaşması şaşırtıcı olmayacaktır. Mesela Trump, kendisiyle yapılan bir röportajda Türkiye’yi mi, Kürtleri mi destekleyeceği ile ilgili bir soruya şöyle yanıt veriyordu: “Kürt güçlerinin büyük hayranıyım. Diğer yandan, Türkiye ile son derece başarılı bir ilişki içinde olma potansiyelimiz var. Eğer, her ikisini bir şekilde bir araya getirebilirsek gerçekten harika olur.”
“Kürtlere hayran” ama “Türkiye ile daha başarılı bir ilişki peşinde.” Üstelik “Bu ikisini bir araya getirmek istiyor!”
Yani?
Aslında Kürtler için de, Türkiye için de yeni bir şey söylemiyor. Her iki tarafa mavi boncuk dağıtıyor ama bugünkünden farklı bir şey söylemiyor. Mevcut konjonktürde (Yani Türkiye egemenlerinin ülkede ve Bölge’de Kürtlere karşı politikası değişmeden) IŞİD’e karşı mücadele eden Kürtler (PYD/YPG) ile Suriye’ye bu güçlere karşı müdahale eden Türkiye’yi bir araya getirmek söz konusu olamayacağına göre, geriye her ikisinden ABD’nin çıkarları için yararlanmaya çalışmak kalıyor. Tıpkı bugün Obama yönetiminin yaptığı gibi.
Peki, acaba Hilary Clinton başkan olsaydı Ortadoğu halkları için daha mı hayırlı olurdu?
 Bu sorunun cevabı için, ABD emperyalizminin Tunus ve Mısır’daki ayaklanmalardan sonra halk ayaklanmalarını yedekleyerek Arap coğrafyasını yeniden dizayn etmek için harekete geçtiğinde Hillary Clinton’un Dışişleri Bakanı olduğunu hatırlatmak yeterlidir sanırız. Yani bugün Bölge’de IŞİD ve radikal İslamcı çetelerin bu kadar etkin hale gelmesinin ve 5 yıldır halklara büyük acılar ve yıkım yaşatan paylaşım savaşının altında imzası olanlardan biri de Clinton’dı. Ve Bir hatırlatma daha… ABD-NATO, Libya’da radikal İslamcı-el Kaideci çeteleri destekleyip Kaddafi’yi linç ettirdiğinde Clinton’ın bir televizyon kanalının canlı yayınında mutluluk kahkahaları atarak söylediği “We came, we saw, he died” (Geldik, gördük, o öldü) sözlerini de unutmayalım.
“Barışçıl” Obama, Irak’a müdahale edip savaş batağına saplanan Bush’tan sonra başkan olmuştu. Ancak Obama’nın “barışçıl”lığı ABD’nin müdahale ettiği coğrafyalarda kayıp vermesini engellemek/en aza indirmek için hava kuvvetlerini kullanıp karadan başka güçleri desteklemekten ibaretti.
Bugün bir yandan “Suriye’yi Rusya’ya bırakalım” diyen Trump, öte yandan “Suriye’de IŞİD’i 30 bin askerle temizleriz” demekten de geri durmuyor.
Uzun lafın kısası ha Trump, ha Clinton. Ha kadife eldiven içinde, ha çıplak; emperyalizmin halkların bağrına sapladığı yumruk değişmiyor. O yüzden Türklerin de, Kürtlerin de dostu ne emperyalistler, ne de onlardan medet uman iş birlikçi ülke gericiliğidir. Gerçek dostluk ancak halklar arasında kurulabilir; tabii emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe karşı demokratik, barışçıl bir geleceği kurmak için birlikte mücadele edilebildiğinde…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa