29 Eylül 2016 00:52

Nice yıllara Erdal kardeşim

Nice yıllara Erdal kardeşim

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Şu dünyada bir nesneye yanar içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere göğ ekini biçmiş gibi.” diyor Koca Yunus.
Yunus’un “genç ölüm acısı”, yüzyıllardır bu ülkenin şairlerinin büyük acısı... Ergin Günçe, “Gencölmek” adını vermişti kitaplarından birine.
“Ölüm alışsın artık bize
Bir dans gibi bahçemize gelsin
Gelsin otursun ılık minderimize.” diyordu. Genç öldü.
 “Genç Ölmek” ve “Türkiye Kadar Bir Çiçek” . Şairin toplu şiirlerine ad olan çiçek, zakkum mu sümbül mü bilinmez ama ülkenin kanlı yakın tarihi boynu vurdurulan karanfillerle tıka basa. Günçe’nin “Türkiye çiçeği”, yasalarla, anayasalarla ipe götürdü gençlerini. Bunun için de Cemal Süreya,”Kısa Türkiye Tarihi” şiirinde, anayasalara çiçek simgesi yükler:
“üç anayasa 
ortasında büyüdün: 
biri akasya 
biri gül 
biri zakkum’ 
Akasya 1924, gül 1961, zakkum 1982 anayasasıdır şaire göre. “Zakkum anayasa”dan önce ‘80 darbesi gencecik bir çiçeği de koparmıştır: Erdal çiçeği...
Öncesindeyse Deniz çiçeği, Hüseyin çiçeği, Yusuf çiçeği...
“Mayıs ayı gelende
Suya değer beyazlığını üç çiçek.” demiştim “Alaza” şiirimde. O çiçekler ve ötekiler, her mevsim yeniden boy veriyor.
Bir karanfil gibi kızıllığını dağıta dağıta...
O çiçeklerin en küçüğü, Erdal Eren’di. Günçe’nin “Gencölmek”ini yazdığı yıl doğdu.  Ülkesi erken büyüttü onu. 12 Eylül darbe generalleri de bir günde çıkardıkları kararla yaşını  bir gecede on yediden on sekize çıkardılar. Şiir annesi Gülten Akın, oğul Erdal için yazdığı “Büyü” şiirinde bu zalimliği söylüyor:
“Büyü de baban sana,/ Büyü de/ Acılar alacak
Büyü de baban sana/ Büyü de/ Yokluklar alacak
Büyü de baban sana büyü de/ Bitmez işsizlikler, açlıklar alacak,/ Büyü de/ Büyü de baban sana,/ Baskılar, işkenceler alacak/ Kelepçeler, gözaltılar, zındanlar alacak
Büyü de/ Büyüyüp de on yedine geldiğinde,
Büyü de baban sana/ damlar alacak…”
Baskılar, işsizlikler, acılar, açlıklar, gözaltılar sürüyor. Ülke hâlâ zından karanlığında.
Nâzım Hikmet de bunun için,
“hoş geldin bebek 
yaşama sırası sende 
senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtma 
ince hastalık yürek enfarktı kanser filan 
işsizlik açlık filan 
tren kazası otobüs kazası uçak kazası iş kazası yer depremi sel baskını 
kuraklık falan 
karasevda ayyaşlık filan 
polis copu hapisane kapısı falan” demişti güz şiirlerinden birinde Leipzig’de.
12 Eylül sürüyor. Hapishanelerin cümle kapıları örtülmedi.
Erdal’ı 13 Aralık 1980’de ipe götüren zorbalar, ad değiştirdi sadece. Ancak onu idam gecesiyle değil, doğum günüyle anımsamak, umutlu kılmalı bizi. Erdal’ın kulağına bir güz günü, 25 Eylül’de, “hoş geldin bebek, yaşama sırası sende” diye fısıldamıştı bu yeryüzü.   
1964-1980.
Kısacık ama upuzun, onurlu bir hayat...
Geçen hafta elli iki yaşına girdi. Uzun yaşayacak. Celladıysa Ataol Behramoğlu’nun  “Dörtlükler”inde sorduğu “bilmece”yi düşünüp ürküyor hâlâ:
“Cellat uyandı yatağında bir gece
‘Tanrım’  dedi  “Bu ne zor bilmece: 
Öldürdükçe çoğalıyor adamlar 
Ben tükenmekteyim öldürdükçe...” 
Halkın erinci, özgürlüğü için yağlı iplere, kör kurşunlara gelenler, kırmakla tükenir mi? Erdal da halkının özgürlüğü için yaşadı, yaşıyor. “Işıyan” şiirimde şöyle demiştim:
 Ten de güneş de solar günü gelince.
Alnımızda zaman, yıldızdan bir akıtma
koşarız koşar bizimle tez ayak, hafif.
Ölüm ki avcısı sonsuzluğun
kırar ilk tanda soluğan dalımızı.
Yaşım on yedi, su taşıdım bahçenize
taş döktüm, gül küredim sizin için.
Devrildi kütükler gibi, baldan tatlı düşlerim
yorgun bir ip uyuyup kaldı şuramda.
Anımsayın, kesik bir kol gibiydi gök.
Erdal’ın baldan tatlı düşleri eriyip gitti mi? Hayır. Her doğum gününde bu yeryüzünün eşitliği, özgürlüğü için düşlerini bileyip duruyor o. İnsanlık için.
Nice yıllara güzel kardeşim, doğum günün kutlu olsun!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...