Kilis, ‘sınır güvenliği’ ve tarih okumak
Fotoğraf: Envato
Fırat Kalkanı harekatının başlatılmasının üstünden 33 gün geçti. Bu harekat kapsamında olanları, bir yıldan beri “savaş bülteni”ne dönüşen TV kanallarının haber bültenleri ve günlük gazetelerden izliyoruz.
Sınırda konuşlanmış obüsler, koalisyon desteğindeki savaş uçakları, artık sayısını sayamadığımız tank ve zırhlı araç ile yüzlerce, belki de çok daha fazla özel kuvvetlere bağlı askerler, sınırın ötesinde, Suriye topraklarında savaştalar. Sadece önceki gün bile obüsler 105 IŞİD hedefine 436 atış yapmış!
Bütün bu azımsanmayacak askeri gücün amacı; hadi bize söylendiği gibi söyleyelim, “ÖSO’nun IŞİD’i Türkiye sınırının uzağına atması, dolayısıyla Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması için giriştiği askeri operasyona lojistik destek de vermek!” olarak açıklandı, açıklanıyor.
Cumhurbaşkanı, bu resmi gerekçeyi de aşarak, el Bab’ı da almayı, Halep’i kurtarmayı, Rakka için yapılacak bir savaşa da katılmayı, Musul’un IŞİD’den kurtarılmasında da rol olmaktan söz ediyor. Ama biz şimdilik bu “geleceğe” dair hevesleri bir yana bırakıp, bugün olup bitenlere bakmaya devam edelim.
‘SINIR GÜVENLİĞİ’ KATYUŞANIN MENZİLİYLE ÖLÇÜLÜYOR
Bütün bu otuz küsur gündür süren ve “IŞİD’i daha da güneye sürüyoruz”, “Şu kadar bin kilometrekare alan ele geçirildi”, “Bab’a doğru hızla ilerliyoruz”... gibi her gün “haber” gibi anlatılan “zafer hikayelerine” karşın, daha üç gün önce IŞİD Kilis’e yine “katyuşa” roketleriyle saldırdı. İki roket mermisinden birisi pazar yerine diğeri ise bir okulun yakınına düştü. Saldırıda 10 kişi yaralandı, pek çok işyeri ve ev hasar gördü... Çünkü, IŞİD’in şimdi “güneye sürüldü” dendiği “güney”den de bu roketler Kilis’e ulaşıyormuş! “Çünkü” deniyor, “katyuşaların 35-40 kilometre menzili var!”
“Sınır güvenliği” iddiasıyla, Suriye topraklarına asker gönderenler, bu sonuca bakarak; “Demek ki IŞİD’i sınırlarımızın 35-40 kilometre ötesine itmeliyiz ki, attığı roketler bizim köylerimize, kentlerimize ulaşmasın!” diyorlar.
Bu tipik “askercil bakış açısı”dır. Ve bu bakış açısından oluşturulan “sınır güvenliği” ve “milli güvenlik stratejisi”, komşu ülkeler arasındaki bütün savaşların da gerekçesidir. Çünkü siz düşmanı ne kadar uzağa ittiğinizi düşünürseniz, “sınır güvenliğinizi” de o kadar komşu ülkenin içine doğru itmiş olursunuz.
Örneğin siz, şimdi olduğu gibi, Suriye topraklarında 40 kilometre derinlikli bir alanı askeri olarak kontrol ederseniz, arkanızdaki her kilometreyi de kendi toprağınız gibi korumak zorunda kalacağınız için düşmanı daha da “derine” itmek zorunda kalacaksınızdır. Bu da sizi sürekli, yabancı bir ülkenin topraklarında daha da içlere doğru çekecek bir “tuzaklar” sistemidir.
SORUN SURİYE POLİTİKASI VE ‘ASKERCİL’ BAKIŞ AÇISIDIR
Bu, “fasit çember”dir. Dolayısıyla, komşularla sorunlarını askeri yollarla çözmek, “çözümsüzlük”ten, “savaştan” beslenen hükümetlerin bir tercihidir. Çünkü askeri bakışı açısı onlara önemli dayanaklar sağlar.
Aslolan ise hükümetlerin sorunlara askeri değil barışçıl siyasi çözümler bulmasıdır.
Daha iki ay önce, “Başımıza ne geldiyse Suriye politikasındaki yanlışlardan geldi” diyen Hükümetin ve yetkililerin, bugün o “yanlış politikayı” sürdürmelerinin arkasında, kendisini bu askeri bakış açısından kurtaramamasının önemli bir rolü vardır. Çünkü bu bakış açısını benimseyen Hükümet, Suriye krizine, Suriye halklarının kendi kaderlerini tayin hakkı etrafında demokratik bir çözüm bulma yerine, Suriye’ye ye “rejim ihraç etme”, Suriye halklarının kaderini Osmanlı döneminde olduğu gibi, Türkiye’nin tayin etmesi, bunu da askeri güç kullanarak gerçekleştirmeyi hesaplıyor.
Elbette IŞİD Suriye krizinde, muhatap alınacak meşru bir güç değildir. Ama zaten Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin gerçek nedeni de IŞİD’e karşı mücadeleden çok Kürtlerin Suriye’de kendi kaderini belirleyecekleri bir statü edinmesine karşıdır. Çünkü ülkeyi yönetenler, bunun Türkiye’nin Kürtleri için de örnek olacağını düşünmektedirler. Onun içindir ki Türkiye PYD-YPG’nin “terörist örgütler” olarak kabul edilmesini Suriye politikasının tek “kırmızı çizgisi” olarak ilan etmiştir.
TARİHTEN DERS ALMAK GEREK
Bugün, Suriye topraklarına TSK birliklerinin girmiş olması, Türkiye’nin Suriye krizinin bir parçası olmasını perçinleyecek olan piyade birliklerinin de Suriye’ye girmesi(*), Suriye iç savaşının bir unsuruna dönüşmesi, Erdoğan-AKP Hükümetinin, Suriye politikasının, eğer girilen yoldan dönülmezse, kaçınılmaz olarak varacağı yerdir.
Cumhurbaşkanı ve Hükümet, bu yolda ilerlemek için çok hevesli görünüyor. Oysa bu yolda, Suriye topraklarında ilerlenecek her kilometre, bir yanda Rusya, Suriye rejimi, İran’la öte yandan da PYD-YPG ile, dahası ABD ve batılı güçlerle de karşı karşıya gelmesi demektir. İslam dünyasında pek çok ülkenin de Suriye’ye piyade gücüyle girmesine karşı çıkacaklarından hiç söz etmiyoruz bile.
Bu yüzdendir ki bugün Türkiye’nin giriştiği askeri harekata destek veren ve “Rakka’ya da beraber girsek iyi olur” diyen Obama’nın Türkiye’nin iyiliği için bu teklifi yaptığını söyleyemeyiz. Tersine Türkiye’yi bölgenin en derin bataklığının derinliklerine çekmek için bir “yem”dir atılan.
Suriye’ye yapılan askeri harekata karşın Kilis’e IŞİD bombalarının düşmesinden çıkarılacak sonuç, ülkenin “sınır güvenliğinin” askerle, askeri operasyonlara değil, barış ve bölge halklarının kendi kaderlerini tayin hakkına saygı gösteren bir dış politika ve bu dış politikayla uyumlu bir iç politika ile sağlanabileceğidir. Suriye içinde “daha güneye” ilerleyerek “sınır güvenliğini sağlama” girişimi, Suriye bataklığının daha derinlerine sürüklenmektir.
Askeri zaferler kazanarak ülkeyi yönetmek isteyen, kendi geleceğini askeri hareketlerle kurtarmaya yönelen iktidarlar asla uzun ömürlü olmamıştır. Bunu anlamak için; tarihin “kan”la, “şehitlik”, “gazilik”le yazılan bir hamasi masallar dizgesi değil de bir bilim olduğunu bilmek, onu insanlar ders alsın da eski kuşakların yanlışlarını tekrarlamasınlar diye geliştirilen bir bilim olarak okumak bile yeter!
(*) Savunma Bakanı Çavuşoğlu, “Şimdilik böyle bir şey yoktur. Operasyonu ÖSO ile sürdüreceğiz” dese de bu sadece “şimdilik”tir.
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15