13 Temmuz 2016 00:57

NATO ve ‘küreselleşme’!

NATO ve ‘küreselleşme’!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İki Kutuplu Dünya” kavramının ‘90’lardan itibaren sona erdiğini ve bir daha asla böyle bölünmenin yaşanmayacağı “global” bir dünyanın doğduğunu ilan edenler, gerçeğin bu olmadığını kendileri de biliyorlardı. 

Çünkü dünyanın bölünmüşlüğünü belirleyen şey, devletlerin politik konumlanışları değil, doğrudan doğruya temsil ettikleri çıkarlardı ve kapitalizm koşullarında karşıtlık ve rekabet kaçınılmaz olduğuna göre, bölünmenin ve kutuplaşmanın da kaçınılmaz olduğunu en azından tarihsel tecrübe öğretiyordu. 

Önemli olan bölünme ve kutuplaşmanın hangi biçim altında ve hangi koşullarda yeniden üreyeceği idi. 

Rusya’nın ekonomik ve siyasi olarak yeniden toparlanması, aynı zamanda Ortadoğu, Estonya, Letonya, Litvanya gibi kriz bölgelerindeki rekabete sert ve askeri önlemleri de dahil ederek girmesiyle “küreselleşme” göz bağcılığı da bir daha dirilmemek üzere, palavra analizler mezarlığına gömüldü. 

Varşova’daki son NATO zirvesi gösterdi ki, söz konusu ittifak yalnızca sosyalizm dönemi Rusyası’na karşı kurulmuş değildir; NATO batı emperyalizminin bekçiliği görevini her koşulda ve her zaman korumakla yükümlü bir silahlı örgüttür. Bugün, eski “Doğu Bloku” ülkelerine silahlı güç yığma ihtimalini de içeren bir eğilimi açıklamış olması bunun yeni bir kanıtıdır. Ayrıca Kırım krizini de bu çerçeveye sokan bir perspektifin varlığı artık açıkça dile getirilmiştir. Rus parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Kosaçev’in, “NATO, bugünkü kararlarıyla Avrupa’nın Berlin’den sonra ikinci olan duvarının temelini attı” biçimindeki değerlendirmesi, ciddi gelişmelerin habercisidir. Rusya’nın NATO’nun bu girişimine karşı herhangi bir geri adım atmasının söz konusu olmayacağı açıktır. 

Kılıç şakırtıları bu kadarla da kalmıyor. Rusya, NATO’nun füze kalkanı projesine de, “O kalkanı deleriz” biçiminde sert bir cevap verdi. 

Gerilimin Ortadoğu’yu ilgilendiren sonuçlar doğurması da kaçınılmaz görülüyor. NATO zirvesinde Rusya’nın bölgedeki kararlı ve sonuca kilitlenmiş politikasına karşı önlemler alacağı yönündeki işaretler ve Moskova’nın bunu, “Batı dünyasının saldırganlığı” olarak tanımlaması, Suriye’deki zaten gevşek ve konjonktüre bağlı olan “IŞİD’e karşı ortak mücadele” zemininin de sarsıldığını gösteriyor. Belki de başından beri zoraki bir “ortaklık” olarak doğmuş olan bu ilişkinin mevcut çıkarlar çatışması ortamında inandırıcılığının kalmadığı da böylece açığa çıkmış bulunuyor.

NATO Zirvesinin diğer bir önemli yanı, Karadeniz’deki askeri varlığın güçlendirilmesi yönündeki eğilimi açığa vurmuş olmasıdır. Rusya’nın askeri anlamda sıkıştırılmasını amaçlayan bu projede kapsamında Türkiye’de ABD’nin görüşünü paylaştığını zirveden önce Cumhurbaşkanının ağzından açıklamıştı.

Tam da Rusya ile ilişkilerin iyileştirilmesi adına ciddi tavizler vermeye razı olunduğu bir sırada bunun açıklanması, her şeyden önce Türkiye-NATO ilişkilerinin dış politikanın her noktasında kalıcı ve belirleyici olduğunu bir kere daha göstermiştir. 

Pek çok yönüyle ayrıca değerlendirilmesi gereken Zirvenin ilk elde ortaya koyduğu gerçek, Ortadoğu ile Doğu Avrupa’nın, Kuzey Pasifik’le, Akdeniz havzası ve Karadeniz’in potansiyel çatışma alanları olarak ayrıntılı bir değerlendirmeye tabi tutulduğudur. “Globalleşme” denilen şey, açıkça ve bir kez daha görülmektedir ki, keskin kutuplaşmanın ve çatışma olanaklarının küreselleşmesinden başka bir anlama gelmemektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa