17 Mayıs 2017 01:00

Olsaydıyla bulsaydı...

Olsaydıyla bulsaydı...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Artık geçmişe gömülmüş, herhangi bir biçimde düzeltilemeyecek işler için, hayıflanan bir iç çekiş eşliğinde, “olsaydı ile bulsaydı bir araya gelseydi…” denir.

Türkiye’nin son birkaç yıllık dış politika serüveninin neresinden tutulup düzeltileceğini kendine problem edinen her tecrübeli diplomat, gazeteci, dış politika yorumcusu, dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyor; şu yapılmasaydı, bu olmasaydı, onlar bir araya gelseydi… Yani, şu an ve yakın gelecek için olanaklar bitmiştir, elde yalnızca geçmişte yapılmış hatalar üzerinden eyvahlanma kalmıştır. 

Erdoğan’ın Trump’la yaptığı görüşme öncesinde, saraya en yakın yorumcularda bile belirgin bir karamsarlık vardı. PYD’ye silah verilmemesi için yapacağı konuşma sırasında Cumhurbaşkanının ABD başkanına göstermeyi planladığı fotoğrafların hiçbir etkisi olmayacağı artık anlaşılmıştı ve bu, bir karabasan gibi Çin seyahati boyunca bütün heyete hâkim olmuştu. Üstelik Putin de aynı kabus konusunda karanlık korkulardan ötesini vaat etmiyordu. “Türkiye Cumhuriyetinin yüksek çıkarları” ciddi tehlike altındaydı ve “büyük müttefikimiz ABD” bunu anlamıyordu!

Bu yazı yayımlandığında görüşme çoktan bitmiş olacak. ABD kaynakları, bunun için Trump’ın sadece 20 dakika ayıracağını bildirmişler. Bunun en az 10 dakikasında çevirmenler konuşacağına göre, Erdoğan’ın, büyük müttefikin başkanını ikna edebilmek için fazla zamanı yok demektir. Yemek masasından kalkıldığında, şunu da konuşamadık, bunu da görüşemedik diye yakınılacak, ama zaten ABD icraatıyla konuşulabilecek fazla bir şey bırakmamıştı. 

Şimdi geriye saralım filmi ve şöyle olsaydı, böyle olmasaydı listesine biz de bir şeyler ekleyelim. 

Her şeyden önce, Türkiye kendi komşuları üzerinde emperyalistçilik oynamaya kalkışmayacaktı! Suriye’nin iç savaşında taraf olmaya başladığı anda, Esad’ı devirip yerine kendi kuklasını oturtup Osmanlı padişahı kılığında Emevi Camisinde Cuma Namazı kılmaya heveslendiği anda, kaybetmeye başladı. Önce, ta o noktaya dönülmesi gerekiyor, şimdiki rezillikten kurtulmak için. Çünkü zincirleme başka rezaletlerin doğmasının başlangıcı da o. Suriye’deki ABD-İsrail oyununun kurnaz ortağı olmaya çalışacağına komşusunun haklarını savunan ve barış içinde birlikte hareket eden bir yerde durmalıydı. Buradan sonra yapılanlar artık hata değil, kaçınılmaz ve çare bulunamaz belalardır. Saymaya gerek yok.

İkinci olarak, içeride ısrarlı, samimi ve kalıcı bir barış için çaba göstermeliydi. Kürt halkını bir felaket olarak değil, hak ve özgürlükleri tam olarak tanınmış bir kardeş halk olarak görmeliydi. Savaş naraları atarak değil, barış şarkılarını birlikte söylemek üzere yanlarına gitmeliydi. Böylece şimdi, Suriye’deki Kürtler diye bir derdi olmazdı. Cizre’yi, Sur’u vs. nasıl dümdüz ettiyse Rojava’yı da öyle yerle bir edeceğini hayal etmemeliydi. 

Kısacası eğer dışarıda ve içeride savaş yerine, barış yolu izlenseydi, şimdi Trump’ın yemek masasında lokmalar boğazına düğümlenmezdi. 

Şimdi gelelim, olsaydı ile bulsaydının neden bir araya gelmediğine!

Bu hükümet ve onun başındaki Saray, savaşın her türlüsünü kendisine hayat kaynağı olarak görüyor. Hem ekonomik olarak, hem siyasi olarak, hem de ideolojik olarak. Bu yüzden, kendi doğasına uygun olarak içeride ve dışarıda savaş bataklığının yolunu seçti. Şimdi orada debelenmesinin nedeni, Kürtler, Trump, Putin, FETÖ, şu bu değil. 

Kendi seçtiği yolun sonu budur ve bu saatten sonra bu yoldan geri dönüş de yoktur. 

Savaşla yaşayan, savaşla biter. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa