4 Mayıs 2016

Pelikan Dosyası adıyla açılan bir blogda yayınlanan imzasız yazı “Öyle Ergenokun’u pasifleştirmekle, paraleli tırstırmakla falan, bir günde güllük gülistanlık olacak bir ülke değil. Bir haini def etseniz, yerine hemen yenisini getirirler” diye başlıyor, Hoca’nın (Davutoğlu) Reis’e (Erdoğan) yaptığı yamukları maddeler halinde sıralıyor. Sonra da bir hesaplaşma vaktinin yaklaştığını “Kavga budur. Kaybedeni de bellidir!” diye ilan ediyor.

Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki gerilim sağır sultanın da malumu. AKP üzerinde Davutoğlu üzerinden kontrolünü sürdüreceğini düşünen Erdoğan kendisine şirk koşulduğu hissiyatına kapıldığı andan itibaren, elceğiziyle seçtiği Başbakanının işini zora sokmaya başlamıştı. Şimdi iplerin iyice gerildiği anlaşılıyor. İl yöneticilerini atama ve görevden alma yetkisinin Davutoğlu’nun elinden alınarak parti MKYK’sine devredilmesi, onun yerine Binali Yıldırım’ı hazırladığı söylenen Erdoğan’ın en son hamlesi oldu. 

Aslında, bir yandan HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclisi sıkıştıran, diğer yandan MHP’nin muhtemelen genel başkanının değişeceği kurultayın gerçekleşmesini bir şekilde engellemeyi başaran bir iradenin, onca kasmasına rağmen AKP içinde “dikensiz bir gül bahçesi” yaratamamış olması eşyanın tabiatına uygundur.

Hükümet blokunun parçalı yapısını bir arada tutmak için uygulanan cebri metotlar kişisel ikbal gibi, siyasal fayda veya rant beklentisi gibi keskin kılıçların sürekli bilenmesini önleyemez. Söz ve karar yetkisinin tek adamda merkezileştirilmesinin çelişkileri yumuşatacağı inancı boş bir inançtır. Nitekim AKP koalisyonunu oluşturan parçalar da Erdoğan ipleri ne kadar sıkı tutarsa tutsun sık sık dağılma eğilimine giriyor. Erdoğan’ın derdi elbette en yakın zamanda Başkanlık sisteminin yürürlüğe girmesi. Bu uğurda ne lazımsa yapıyor. Ancak Pelikanın da dediği gibi “Hoca ile REİS arasındaki hikaye basit bir ihtiras hikayesi değildir.” Tıkanan ve duvara çarpan iç ve dış siyaset, sunağa bir kurban yatırılmasının gerektiği noktaya çoktan geldi. 

Kilis’e IŞİD bombaları düşerken bir valinin ancak, “Yer çekimi var ne yapalım” diyebildiği koşullar artık Ortadoğu-Suriye siyasetinde AKP’nin duvara tosladığı noktadır. Dolmabahçe mutabakatının inkar edilmesini takiben başlayan şiddet siyaseti Hükümete geçici bir zafer duygusu yaratsa da bu siyasetin geleceğinin parlak olmadığı da apaçık bellidir. Öte yandan uluslararası ilişkiler çıkmaza girerken canlı bombalamaların yol açtığı korku iklimine rağmen toplumsal tepki de giderek mayalanıyor. Ve nihayet, yolsuzluk dosyalarının bastırılmış ama yok edilmemiş etkisi AKP kurmaylarının uykusunu kaçırtmaya yetiyor. 

Pelikan’ın dosyasında bütün bu duvara toslamaların baş sebebi olarak Davutoğlu gösteriliyor. Ve “okumuş” “çok bilen” Davutoğlu memleketi bir Kasımpaşalı’dan daha iyi yönetebileceğini düşünmek gibi entelektüel had bilmezlikten de maluldür, Cumhurbaşkanı yine mağdur olmuştur! İmzasız olduğu için Pelikan Dosyasını hafife almayalım. Orada anlatılan bütün hikaye; Cumhurbaşkanının Başbakandan rol çaldığı Başbakanın Erdoğan’ı boşa çıkarmaya çalıştığı bütün hikaye gözümüzün önünde yaşandı zaten.  

Kıran kırana süren bir kavga var önümüzde. Birbirine rant bağıyla bağlı oldukları halde birlikteliklerinin gerekçesine dava ya da siyaset diyen kadroları bir arada ve Reis’in etrafında tutan zamk gevşedi.

Bu zamk her gevşediğinde ya geridekilere de gözdağı vermeyi kolaylaştıran bir iç düşman yaratılmıştır ya da eski bir düşmandan dost. Şimdi Davutoğlu (ve ekibine) düşen, kadroların Reis’e biatinin tazelenmesi için bir gerekçe olmaktır. Ama yalnızca bu değil; kamuoyu anketlerinde başkanlık sistemine pek de hevesli görünmeyen halka iki başlılığın zararlarının anlatmayı kolaylaştıran bir ibret. Sonra… sıradaki gelsin!

Bu kavgadan halka yararlı bir şey çıkmaz. Dış siyaseti çarpacağı duvara sürerken de iç siyaset çıkmaza girerken de AKP kadroları hep birlikteydi. Yaşanan bunca zulüm ve baskının altında hepsinin imzası var. Bu kadroların aralarındaki çatışmanın bedelini en az ortalığın süt liman olduğu zamanlar kadar, emekçiler ödüyor. Bunu hiç unutmayalım yeter. 

Evrensel'i Takip Et