Kürdistan’dan, Türklerin Musul hamlesine dönük izlenimler...
Irak hava sahasının uçuşa yasaklanması nedeniyle, ilk kez uçakla gittiğim Güney Kürdistan’dan kara yoluyla geri döndüm. Bu satırları sabahın erken saatinde Silopi’de, yazıyorum.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’dan Süleymaniye’ye, 2 buçuk saatlik bir yolculuk sonrasında varmıştım. Daha önceki yıllarda hep Habur’dan kara yoluyla gitmeyi tercih ederdim. Süleymaniye’ye gideceksem bile kent kent dolaşır, dostlarla konuşup sohbet eder, bölgenin havasını anlamaya çalışırdım. Bu kez aynısını dönüşte yapmaya çalışsam bile pek mümkün olmadı. Zaman darlığı nedeniyle tek yapabildiğim, gecenin karanlığında parıldayan Güney Kürdistan köylerini, kent ve kasabalarını izlemek oldu. Bu arada unuttuğum yerlerin adını arada şoföre sormayı unutmuyordum.
Dönüş yolu uzundu. Süleymaniye’den Çemçemal üzeri Kerkük’e, oradan Erbil’e geçtik. ’90’lı yıllarda Kerkük yolu kullanılmazdı. Erbil’den Duhok’a gitmek için ise Akrê’nin dağ yolları tercih edilirdi. Saddam yıkıldıktan sonra Erbil’e varmak için Kerkük yolu, Duhok’a varmak için ise Musul otobanı kullanılmaya başlandı. Şimdi Musul otobanının bazı bölgeleri güvenli değil. Tümüyle bu yoldan seyahat etmek yerine DAİŞ’le sınır olan peşmergenin denetimindeki alanlardan gitmeyi tercih ediyor şoförler. Zaman zaman otobana girerek, kadim Êzidî köyü Beadrê’nin kontrol noktasından geçerek, Türk askerinin yerleştiği Başika’nın göz mesafesiyle göründüğü yollarda yolculuk ettik. Duhok’a uğramadan DAİŞ’in denetiminde köyler ile son sınır olan Bedriye köyündeki peşmerge kontrol noktasından geçerek çoğunlukla Arapların yaşadığı Feydi kasabasına vardık. Buradan Zaxo üzerinden İbrahim Halil’e, yani Silopi’ye açılan Habur’a vardık.
Yaklaşık 7 saat süren dönüş yolunda çokça olan kontrol noktalarında pasaport göstermek ve şoförle konuşmak dışında bir başka seçenek de radyo dinlemekti. Şoför arada müzik kanallarına dönse bile ağırlıkla yerel radyoların haberlerini dinliyorduk.
Aslında Türklerin Başika’da oluşturduğu askeri kamp sorunu olmasaydı, ağırlıklı sıcak gündem Rusya’nın canı istedikçe Kürdistan’ın hava sahasını kapatması olacaktı. Doğrusu Kürtler ekonomik olarak ciddi zarar görseler de hava sahasının kapanmasına pek tepkili değiller. Köşesinden bucağından tepki gösterenler, iş dünyası. Bu yasak halkın büyük bölümünün ilgi alanına girmiyor. Siyaset ise hava sahasının kontrolünün Irak yönetiminde olmasından ve kararın kendilerine danışılmadan alınmasından yakınıyor. Şoförümüz bir başka yöne dikkat çekiyor; füzelerin zaman zaman Erbil hava sahasında göründüğünden, halkın füzeleri alkışladığından söz ediyor.
Güney Kürdistan’da ilgiyle izlenen, sıkı bir biçimde tartışılan konu bu aralar, Türk askerinin Başika’ya geçmesi. En ilginç olanı ise bu konuyu farklı siyasal çevreler genişçe tartışırken KDP kaynaklarının gelişmeleri daha çok resmi açıklamalar üzerinden haberleştirerek vermekle yetinmesi, içeriğe dönük tartışmaya girmemesi.
Bu konu, sanırım Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin Türkiye ziyaretinden sonra siyasi çevreler tarafından daha çok konuşulacak. Güneyli Kürt partilerinin lider kadrolarının tartışmaya şimdilik sıcak bir biçimde girmemesi, Barzani’nin Türkiye ziyaretini beklemesi bunu gösteriyor.
Kürdistan’da Türk askerinin bölgeye KDP’nin onayıyla geldiğine dair çokça fikir belirten var. Çünkü asker, tamamen KDP’nin ağırlığı olan bölgelerden geçerek yine peşmerge denetimindeki Başika’da konuşlandı. Türkiye ise kendilerini, Eski Musul Valisi Esil Nuceyfi’nin davet ettiğini söylüyor. Bazı Türk yöneticiler, TSK’nin peşmergelerin eğitimi amacıyla Uluslararası Koalisyonun bir parçası olarak bölgede bulunduğunu iddia ediyor. İşin esası ise açıklamalarda var. ABD’nin, Türkiye’nin attığı adımlardan haberdar olduklarını ancak bölgeye asker gönderilmesinin koalisyon kararı olmadığını açıklaması; Irak’ın sanki Türkiye ilk kez bölgeye askeri varlık yerleştiriyormuşçasına beklenenden sert tepki göstermesi; Türk siyasetçilerin uluslararası hukuku hiçe sayarak yaptıkları açıklamalar esasen Türkiye’nin hedefleri belli yeni bir maceraya yöneldiğini bize gösteriyor. Bölgede konuştuğum birçok analistin de dikkat çektiği bu yeni maceranın ana hedefi, öncelikle bölgede Sünnilerin egemenliğini korumak. Bunun da İran’ın bölgedeki nüfuzunu kontrol için yapıldığı açık. Bölgede İran’ın nüfuzunu kontrol etme amaçlı bir girişime ABD’nin karşı çıkmayacağını, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerin böyle bir girişimi canı gönülden destekleyeceğini de bilmek gerekir. İkinci ana hedef ise PKK’nin bölgedeki etkisinin zayıflatılması. Bilindiği gibi PKK’nin Şengal’den Musul’a uzanan hatta yadsınamayacak bir sempatisi de var. Türkiye bunu kırmayı da hedefliyor. Bunu yapmak için de desteklediği Sünni ve Türkmen grupları, hatta yanına çektiği Kürtleri kullanmaktan imtina etmeyecek.
Sünni ve Türkmen gruplar demişken belirtelim. Bölgedeki güvenilir kaynaklar Başika’daki Türk askeri sayısının 150 ile 180 arasında olduğunu söylüyor. Başika’ya geçmek için Türkiye’de bekletilen, sayısının 350 ile 750 arasında olduğu belirtilen Türk askeri de var. Ancak aynı kampta Türk askerinin yanı sıra Esil Nuceyfi liderliğindeki Heşdi Watani’ye (Ulusal Güç) bağlı 1500, Telafer kökenli ise 500 civarında Türkmen asker var. Hem Heşdi Watani, hem de Türkmenleri TSK eğitiyor. Aynı bölgede eğitilecek tek peşmergenin olmadığını da ayrıca belirtmekte yarar var.
Son bir şey daha belirtip bitirelim. Bölgedeki gelişmelere KDP sessiz, diğer Kürt partiler ise yaşananların Kürdistan’ın egemenlik haklarının ihlali olduğunu belirtmekle yetiniyor. Sünni aşiretlere gelince, onların DAİŞ sonrasında Kürdistan’a sığınanları gelişmelerden alabildiğine memnun, hatta öyle memnunlar ki ağızları kulaklarına varıyor.
Evrensel'i Takip Et