26 Kasım 2015 00:54

Olasılıklar, olanaklar…

Olasılıklar, olanaklar…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin ürettiği tekstil ürününün yüzde 20’sini sattığı, kullandığı petrol ve doğal gazın ise yüzde 60’ını satın aldığı ülke Rusya. Rusya-Türkiye ilişkileri salı günü TSK’nın Suriye’deki cihadist terör mevziilerine karşı operasyon düzenlediğini belirten Rusya’ya ait savaş uçağını düşürmesiyle yeni bir döneme girmiş oldu. 

Meselenin askeri ve politik yönü, dünya genelinde giderek karmaşık hale gelen güç ilişkileri bütününü yeni bir denklemle karşı karşıya bırakacak cinsten. Süreçte ülkeler ve savaşan örgütler açısından ittifak ve çatışma senaryoları gün geçtikçe karmaşıklaşıyor. Karmaşıklık sadece Türkiye ile ilgili iddialar (?) ile de sınırlı değil. İslam Devleti’nin (IŞİD, ISIS, ISIL, IS, DEAŞ, DAİŞ v.s.) Irak ve Suriye topraklarındaki ilerleyişine paralel, bu ilerlemenin nasıl olanaklı hale getirildiği de (finanse edildiği) önemli bir soru haline geldi. 

Bugün İslam Devleti için hemen herkesin üzerinde uzlaştığı temel finansman kaynağı, bölgede ele geçirdiği petrol kuyularından çıkarttığı petroldür. Petrolü İslam Devleti için gelir ve kazanç aracı haline dönüştüren, petrolün satılma olanağının bulunmasıdır. Paris saldırısında birbiri ardına kınama mesajı yayımlayan ülke şeflerine bakılırsa, her devlet cihadist terör karşısında sütten çıkmış ak kaşık pozisyonundadır. Ancak, bu tablo aldatıcıdır. Çünkü bazı ülke devletleri petrolü satın almakta, bazıları aracı olmakta, bazıları ise satmaktadır. Bölgedeki çoklu savaş ortamı her ne kadar çağdaş kapitalizmin beşiği konumundaki ülkeler tarafından hoş görülmemiş gibi gösterilse de, savaşın ortaya çıkarttığı insanlık dramı karşısında kulakları sağır, sınırları duvar olabiliyor. Sonra, mülteci kanı üzerinden başka “ekonomik” anlaşmalar…

Savaşı başlatan taraf olarak baştan beri bölgede konuşlanan kapitalist-emperyalist bloğa karşın Rusya’nın başını çektiği yeni-emperyalist blok da bu savaş ortamından beslenme gayretindedir. Ticaret bölge halklarının kanı üzerinden yapılmaktadır. Bu ticaret en basit haliyle kan ticaretidir. 

Savaşın garantörlüğüne soyunan ülkeler ticaretin temel adımı olan “pazarlık” sürecini de yine halkların kanıyla hayata geçirmektedirler. 

Peki dünyayı yeni bir kapitalist paylaşım savaşının (III.) eşiğine getiren bu sürecin temel hareket noktasını ne oluşturmaktadır?

Elbette temel hareket noktası kapitalist sermaye birikimindeki tıkanmadır. Benzer bir süreci II. Paylaşım Savaşı pahasına Avrupa’da faşizmin yükselişiyle “taçlandıran” kapitalist ülkeler bugün de cihadist örgütleri palazlandırmaktadırlar. Dolayısıyla başta bölge halkları olmak üzere dünyanın bütün proleterleri ve emekçi halk kesimleri gericilik tehdidiyle sindirilmeye çalışılmaktadır. Sadece İslam ülkelerinde değil, “Hıristiyan Avrupa”da da din silahı toplum üzerinde güçlendirilmekte ve gündelik üretim ilişkilerinde ortaya çıkan çelişkiler son aşamada “dini yakınlık” üzerinden bir tür “milli birlik ruhu” ile bertaraf edilmektedir. 

İçinde bulunulan durum, başta bölge halkları olmak üzere dünyanın işçi ve emekçileri, yoksul halk kesimleri için başka türlü bir birliğin olanaklarının zorlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu birlik dinsel ve etniksel gericilikle mücadelede ortaklaşacak, tekelci-kapitalist birikim rejiminin canına ot tıkayacak proleter enternasyonalizmidir. 

Halklar kardeştir; Ruslar, Türkler, Kürtler, Araplar…Halklar gericiliğe ve sermayenin tahakkümüne karşı laik ve demokratik yaşam koşullarını birlikte kazanacaktır! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...