12 Kasım 2015 01:00

Sennur Sezer'e mektup

Sennur Sezer'e mektup

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sevgili Sennur Sezer,
Komşu, geç oldu biliyorum. Dünya telaşı işte. Elim iyice soğumadan yazayım dedim. Mektup yazmayı yeniden anımsattın bizlere. Üç yıl oldu “Boş Ders”le bu sayfaya taşınalı. Geldim, kapı komşun oldum. Önce senin kapını çalıyordum kapının altından attığın mektupları okumak için. “Perşembe Mektupları”n yeni olsa da gazetende dünya üstüne söylediklerin eskiydi. Yeryüzünün ilk emeği kadar eski. O emek için dilini ve ruhunu kazdın da kazdın. İnsan için. Emeğiyle, direnciyle, yenilgisiyle, yanılgısıyla, umuduyla, hüznüyle “insan” insandı çünkü. Karşı çıktıkların yalnızca yılgınlıklar, ikiyüzlülükler, ödleklikler, dönekliklerdi bir ömür boyu.
...   
“İnsanın insandan korkmasına karşıyım
İşte bunun içindir
Bütün yazıp
Altına imza attıklarım.” diyordun “İfademdir” şiirinde.
Altına imza attığın her şiir, yüzüne ve kalbine benzedi. Severdin yüzü şiirine, şiiri yüzüne benzeyen şairleri. Şiir içtenlikti çünkü senin için. Yalansız dolansız olmalıydı şairin sözü. Yüzü kızarmamalıydı, başı yere eğilmemeliydi bitirdiği bir şiirden sonra. Hiçbir şiirin yüzünü kara çıkarmadın. Nasıl yaşadıysan öyle yazdın, nasıl yazdıysan öyle yaşadın. Bak, kardeşin Cemal’in de kulakları çınladı. Ne diyordu Süreya? “Şairin hayatı şiire dahil.”
Öyleydin. Hayatın sadece şiire dahil değildi, hayatı da şiire dahil kıldın. Dokumacı kızların, gecekondu kapı önleri sohbetlerinin, düşleri sıcak bir somun gibi bölünen işçilerin, çocuklarının uykularıyla uyuyan annelerin, mayıs meydanlarında omuz omuza yürüyen emekçilerin, uzak şehirlerde yanan yakılan kardeşlerinin dili senin dilindi. Ne bir parmak uzun ne bir parmak kısa. Onlar ne diyorsa şiirin onu söyledi. Son şiirine kadar onların düşleri, umutları senin de düşlerindi. Onlar için bir yudum su istedin.
...
“Bir su verin bir su
gönlüm serinlemez
gönlüm serinlemez
gül bahçesine dönmedikçe örenler
Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta.
bir yudum suyunuz yok mu
yanmasın daha güller
Tunceli’de Lice’de Diyarbakır’da...”
Böyle diyordun “Bir Yudum Su” şiirinde.
Ancak sen taşındıktan sonra ören yerleri, harabeler gülistana değil, daha da balçık batağa döndü. “Gökyüzüne kansız bakmak” isteyen kardeşlerin ülkenin başkentinde, bir bozkır sabahında ölüme uyandı. Üzgün, yaralı ülkenin gülleri yeniden kanla karardı. Ne demeli bilmiyorum. Görsen dilin sözcükle dolacaktı yine, ruhun elemle. Ülken günden güne zalimlerin, katillerin zindan zifir ruhlarında, zehirli dillerinde boğuluyor. Senin incelikli şiirin  yeter mi bu karanlığı dağıtmaya, bilmiyorum doğrusu.  
İncelikli demişken, ablamız Gülten Akın’ı da, hani inceliklerin öteki ablasını da sana yolculadık. Ne mutlu ki Tanrı’ya, ölümlülere vicdanı öğretecek iki şair var şimdi cennetinde. Tek sevincimiz bu şimdi. Buradaki şairleri sorarsan kendileri söyleyip kendileri dinliyor hâlâ. Vicdan ve vefa, şiirden çoktan  kovuldu. Önce vicdanını yitirdi, sonra şiiri şairler. Bunu da tasa ettiğini, edeceğini biliyorum.
Sessiz kalabalıkları da sorarsan onlar cellatlarına bu güz yeniden aşık oldular. Sen yine de bana diyeceksin ki Allen Ginsberg’in sözünü unutma. Biliyorum, “Bir ülkenin kötü durumu yüzünden politikacıları suçlayamayız. Suçlu olan şairlerdir çünkü politikacıların bir ülkenin durumu hakkında bilinçleri ve kapasiteleri yoktur ama şairlerin vardır.” Doğru da ya vicdanları! Kimi politikacılar ve kara kamu da zehirli dillerini ısırıp ne kadar tatlıymış, diyen yılanlar gibi. O ağu, toplumu zehirledikçe zehirliyor.
Karamsar olma, diyorsun. Haklısın. Güneş herkes için güneştir, diyorsun. Haklısın ama ben de diyorum ki kartalın kanadına vuran güneş, yılanın dilini ısıtan güneşten soylu değil mi? Senin şiirin, kartalın kanadına vuran güneşti. İsterdin ki o güneşle yılan da ısınsın çıyan da. İyi şiirin güneşi eşitler çünkü insanı ya da kötülüğü iyiliğe çevirir. O güneş o kadar azaldı ki bugünün şiirinde.
Hadi mektubumu Dağıstanlı şair kardeşin Resul Hamzatov’un sözleriyle bitireyim. “Emeğiyle yararlı işler yapmamış, güzellik yaratmamış, yüce başarılar düşlememiş, yürekten dostluk bilmeyen yeteneksiz insanlar için dağlarda, ‘Saçları ağarana kadar yaşadı ama dünyaya gelmedi’ derler.”
Sen bu yeryüzünde saçlarını insanın yüce düşleri için ağarttın. Şiirin de bunun için ağardı. Bu dünyaya geldin ve şiirinle halkının dilini, ruhunu, belleğini eğittin.
Özgürlüğünüzü, umudunuzu, kardeşliğinizi, yeryüzünün barışını unutmayın dedin.
“Büyük insanlık” sözünü tutacak. Seni de unutmayacak.
Sen rahat uyu güzel komşum. Belki birkaç sözcük, bir iki kırık dökük düş için çalarım kapını bir sabah. Yeni bir şiire başlarken... Sözcük veririm ama yazacaksan “Sabahı yaz, geceyi kimse anmasın.” deyişini duyar gibiyim.
Görüşmek üzere...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa