17 Eylül 2015 01:00

Güvercin kasapları

Güvercin kasapları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ölümün başka adı var mı, bilmiyorum. Varsa da hepsini tükettik. “Ölüm, yaşayanı yakalar” diyordu Marx. Diyalektik.
Evet, ölüm yaşayanı yakalar ama bu topraklarda ölüm bir kez değil, bin kez yaşanmıyor mu?   
Anacığının koynunda sabaha kadar uyuyan, sonra da evinin buzdolabında saklanan Cemile kızın, caminin dondurucusuna yatırılan Muhammed bebeğin öyküsünü okuyun, anlarsınız ölümün bir görüntüsünün de olduğunu.
Bodrum kıyılarına vuran Aylan oğulun fotoğrafına bakın, anlarsınız ölümün bir gölgesinin de olduğunu.
Göçte, sürgünde ya da savaşta...
Ölen sessizliği bir gömlek gibi giymiştir ruhuna ama ya bizim ruhlarımıza sinen o gölgeler ve görüntüler?
Bizimle yaşayacak, uykularımızdan uyandıracak, bir kıymık acısı gibi zonklayıp duracak kalbimizde.
Bilirdik ki ölüm, ölümün dediğidir ancak. Öyle değilmiş. Çağ kasapları ecelimiz, celladımız oldu. Çağ kasapları, Tahsin Saraç’ın o güzelim kitabına verdiği adla, o güzelim şiiriyle: “Güvercin Kasapları.”     
O kıyıcılar, bahçelerimizde sokaklarımızda değil, oturma odalarımızda artık.
Güvercin kasapları her yerde. Denizde Aylan’ı öldüren simsar, şehirde Cemile’yi parçalayan kör nişancı...
Onları söylemiş Saraç. Ölümü ruhlarımıza bir mıh gibi çakan ölüm bezirganlarını...
Barışın değil, acının ve gözyaşının türküsünü söyleyenleri ve o kan tacirlerine karşı kalplerini bir kalkan gibi dipdiri tutanları... Umudu apak bir mendil gibi, kutlu bir hamayıl gibi koynunda taşıyanları...
Ne diyordu Saraç?
Yel ulur kar tozdurur bir kış
Yazı yabanda şu sıra içimiz.
Oysa sevmelerin ustasıyız biz
Bir de alçaklıklarla kavganın.
Alıcıkuş kesiliriz ve de ense kökünde
Göğsümüzdeki o sıcak güvercini
Kara dirgen elleriyle
Boğmaya kalkışanların.

Neden, güvercin kasapları, barışımıza kan bularsınız
Öyle kötüsünüz ki
İki gözden dört ölüm bakarsınız.

Tabanca gibidir tabanca
Sevgilenmemiz de vuruşmamız da
Ya yürek dalında patlar
Ya da bir alın çatında.
Ne ki çok kez dalaşmaktansa
Acıdan yükünü tam almış
Güçlü bir katır gibi
Vururuz yalnızlık yokuşumuza.

Neden yolunuz bu denli ıramış güzellikten
Öyle bataklıksınız ki
Bir çiçek düşü bile geçmemiş içinizden.

Çünkü düşleri ölüm üzredir onların, gerçekleri kan üzre. Ne sevgililerine bir kök hüsnüyusuf almışlardır ne çocuklarının alınlarında bir öpücük gezinir yaz bulutları gibi. Ölümdür yasaları.  “Güvercin tedirginliği”yle yaşayanlara kıyarlar. Cemal Süreya’nın deyişiyle biri “Barış demiştir ve güvercin tıkmışlardır boğazına.” Güvercini bile barışın değil, savaşın metaforu kılarlar. Cizre’de öldürülen güvercinlere bakın ve anlayın savaşın ettiklerini.         
Ölüm nereden, kiminle ve kime gelirse gelsin, bizim değildir. Derdimiz ve dersimiz barıştır çünkü bizim. Biliriz ki çanlar bizim için çalmaktadır. Bu yüzden John Donne’un dizelerine daha çok kulak vermenin de zamanıdır şimdi:
 “Bir insanın ölümüyle eksilirim ben,
çünkü bir parçasıyım insanlığın.
İşte bu yüzden hiç sorma “Çanlar kimin için çalıyor?” diye senin için çalıyor.”
O çocukların ölümüyle insanlık her gün biraz daha eksiliyor ve bu yüzden hiç sormayalım, çanlar kimin için çalıyor diye.
Bodrum’da kıyıda ölümü uyuyan Aylan bebekle, Cizre’de anasının koynunda  ölümü koklayan Cemile kızın ve kurşunlarla delik deşik olmuş o güvercinlerin uykusu aynı.
Onları hiçbir çan uyandıramayacak.
Ey insanlık, sen uyan artık! O çanlar senin için çalıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...