30 Nisan 2015 00:53

Karnik ile Hrant

Karnik ile Hrant

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Terzi Karnik’i bilir misiniz? Zurnacı Rıza’yı…

Ben de bilmiyordum, öğrendim. Bazı hikayeler, insana ağır gelir. Karnik’le Rıza’nın hikayesi de öyle bir hikaye işte. Kurgusuz, gerçek, hüzünlü…

50’li yıllar… Demokrat Partinin gemi azıya aldığı zor yıllar.

6-7 Eylül sonrası. Yer, Sivas’ın Şarkışla’sı…

Rumlar, Atatürk’ün Selanik’teki evini bombaladılar yalanıyla, Türklüğün damarına basıldığı, ortalığın yangın yerine çevrildiği, özellikle İstanbul’da yağmanın talanın arşı alaya çıktığı, Rumların, Ermenilerin, Musevilerin dükkanlarının yerle bir edildiği yıllar… 

Anadolu da bu yağmadan, acıdan payına düşeni alır. Şarkışla’da kalan üç buçuk Ermeni’den biridir Terzi Karnik. Köylünün yoksulluğunu yamadığı bakla içi kadar terzihanesinde o zamana değin mutludur. Ancak İstanbul’daki yangın, kasabaya kadar gelmiştir. Kasabalı, Karnik’i ve “ötekiler”i istemez artık. Eşraf, Karnik’e karşı, kasabanın yarı akıllısı Rıza’yı kışkırtır. 

Rıza, köy kasaba düğünlerinde boğaz tokluğuna zurna çalarak geçinir. Rıza, Karnik’i sever ama kasabalının goygoyuyla Karnik’e öfke gütmeye başlar. Sivil düşmanlık arttıkça Rıza’nın öfkesi de artar. 
Bir gün Karnik’in dükkanına gider ve başına zurnasıyla vura vura yoksul Ermeni’yi öldürür. 

İki yoksulu birbirine düşüren kin yeni değildir. Kaşına kaşına yaraya dönüşmüş her toplumsal olgu için bu hikayeye benzer onlarca hikaye bulunabilir elbet ama Karnik’i kim öldürmüştür? Soru budur. Karnik’i Rıza değil, onu o gözü dönmüşlüğe sürükleyen toplumsal paranoya ve iktidar öldürmüştür. 

Eylemli ya da duygusal baskıyla Rıza’yı kan dökücü yapan erkle, yeniyetme Samast’ın eline silahı veren güç aynı değil midir? Karnik’i öldüren kinle Hrant’ı öldüren kin arasında ne fark olabilir ki? 

Rıza ve Samast. 

Bir meczup ve bir çocuk. 

Kandırılmış iki tetikçi. 

Yarım akıllı Rıza’yı, beyni yıkanmış Samast’ı bırakın, “milli ya da dinihisler”le sokaklara dökülen akıllılara bakın. Onların ruhundan da istediğiniz kadar meczup ve katil devşirebilirsiniz. İktidarların toplu cinayetlerini saymıyorum. Şeyh Bedrettin’den, Şeyh Sait’ten, Dersim’den Çorum’a, Maraş’a, Sivas’a, Roboskî’ye,

Gezi’ye isterseniz siz sayabilirsiniz. 

Sadece Ermenilere karşı mı? Museviler, Kürtler, Süryaniler… Uzak yakın tarihin her sayfası kıyımla dolu. Soykırımı niye tartışıyoruz öyleyse? 

Geleceğini bir ırkın gücü üzerine kuran her iktidar, adaletten yoksundur. Bu güç ona öldürme yetkisini de verir. Onca kıyımın nedeni de budur. 

Konya Ovası’ndan sonra yükselen dağların kuytularında açılan toplu mezarları, vadileri, kuyuları görün ve yüz yıl önce Ermenilere yapılanlarla dün bugün Kürtlere yapılanları karşılaştırın. Çok uzağa gitmeye gerek yok. O gün zorla yerinden yurdundan edilmişti Ermeniler, bugün zorunlulukla köyünü yaylasını terk etti

Kürtler… 

Yüz yıl önce evlatlık alınan kılıç artığı Ermeni bebelerle, 80 yıl önce Dersim’den toplanıp subay evlerine yerleştirilen Kürt evlatlıkları düşünün. Bu yazının konusu da bu değil. Size çocukluğumun bir kaybolma hikayesini de anlatacaktım, unuttum. 

‘60’lı yıllarda bir Ermeni mahallesinde oturuyorduk. Kara kuru Ermeni, Roman, Kürt kardeşlerimin arasında ben “küçük sarı balık”, dünyayı öğrenme derdinde bir kopil, bir gün sokağımızdan çıkıp biraz öte sulara gitmişim. 

Gitmişim de dönmek için ne yolum vardı ne izim… Çaresizlikle aynı yerleri dolanıp arşınlarken omzumda bir sıcaklıkla irkildiğimi anımsıyorum. Komşumuz Terzi Ohannes (Orhan) Amca, kaybolduğumu anlamış ve elimden tutarak sokağımızda oyunlarına dalmış arkadaşlarımın, Helin’in, Berfin’in, Garbis’in, Agop’un, Varujan’ın, Karin’in arasına sessizce katıvermişti beni. O elin sıcaklığını unutamıyorum. 

Yazıyı Karnik ve Rıza’nın hikayesiyle açtık, Çigan Şiirleri kitabımdaki o hikayenin şiiriyle bitirelim “bir daha asla” diyerek.    

DAÜSSILA 
Ölüm çırağımdır, dedi 
Şarkışlalı Terzi Karnik 
süpürür tan atmadan yeryüzünü 
kapı tutar, dam loğlar, hedik soyar 
öper ustasının elinden 
böyle gördü dört mevsim, yedi iklim 
ardında yıldızlardan bir kaftan 
her ezan sesiyle selama kesilen divane 
Allah’la akran bir uzun abdal 
şimdi bir gül gibi kokluyor çocukluğunu 
Sivas’tan Erivan’a 
kardeş Rıza, bir soluk yeter bize 
üflemek üçün bu tek delikli dünyayı 
şu kan kuruyan o güldür yakanda 
ister öldür beni, istersen daüssıla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...