16 Nisan 2015 00:52

Kulak misafirliği

Kulak misafirliği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sizi bilmem de ben severim kulak misafirliğini.

Günahı var mı bilemem ama burnunuzun ucunda bağıra çağıra konuşan birini isteseniz de istemeseniz de duymak, dinlemekten daha olağan ne olabilir ki? 

Bazen bir vapurda, bazen bir minibüste, otobüste, çarşıda pazarda “derin memleket tahlilleri”ni kahve falı gibi önünüze açan halkın; acısı, özlemi, kahrı, sevinci gizlidir o misafirlikte. 

Bugünlerde o misafirliklere daha çok gideceğiz anlaşılan. Malum memleket seçim sathına da girdi. 
Çay ocağında iki hemşehri konuşuyor: “Oğlum,” diyor biri. “Güvenlik Yasası, Türk usulü başkanlık, cumhurbaşkanına örtülü ödenek derken hacamat edecekler bizi.” Argoda “hacamat”, affedersiniz insanın “gerisi”nden kan almak. Sülük yapıştırmak, cerahat temizlemek, arpacık deşmek gibi lüzumlu bir “operasyon” ama halk böyle de kullanıyor işte. “Hacamat etmek!” 

Şu “operasyon” sözcüğünün adını da kötüye çıkardık çok şükür. İyileştirmek için yapılan cerrahi bir müdahale sayılan sözcüğü kan içinde bıraktık. Hayata Dönüş Operasyonu, onca ölüm. Çete operasyonu, uyuşturucu operasyonu, savcı operasyonu... Ev basmalar, yargısız infazlar... Öldür, öldürebildiğin kadar. 
Hemşehrilerden biri yalnızca dinliyor. Öbürü “yakın tarih dersleri”ni sürdürüyor: “90’larda da böyle yaptılar, hak diyeni susturdular, huk diyeni öldürdüler. Kürtlerden korkuttular herkesi. Doğu’da her çalılığa onlarca Kürt gömülü. Bugün aynı korkuyu Güvenlik Yasası’yla sürdürecekler ülkede. Sadece doğuda değil, her yerde. Bu yasa olmazsa toplumsal barış olmaz diyorlar. Barış yasalarla gelecekse, gelmez olsun.

Baskıyla barış olmaz.” 

Haklı. 

Minibüs şoförü, indirimli öğrencilerden yakınıyor: “Tuvalet bile bir lira, memleket bitmiş abi!” Sonra bir duvar yazısından alıntı yapıyor bıçkın şoför: “Su beş yüz kuruş, işeme bir lira. Kapitalizm bu işte! Verdiği suyu daha fazlaya boşalttırıyor.” “Onca yolu bir liraya gidiyor şu öğrenciler. Akşama kadar direksiyon sallıyoruz. Boşa...” Gelişigüzel bu serzenişte de ciddi bir “ekonomi tahlili” görünüyor. 

Berberde usta, çırağına öğütler veriyor: “Ne koptun geldin ki oğul? Tokat’ta çitiniz çubuğunuz da varmış, gül gibi geçinir giderdiniz. Bu İstanbul tüketir insanı. Çarşı pazar yamyam dolu. Üstünde pantolonu dururken kıçından donunu alırlar adamın. Neyse ki şu “çalma çırpma işi”nde daha ötesini söylemiyor. Söylese davalık! Ya cumhurbaşkanına ya evladü iyaline... Maazallah! 

Söylemiyor ya, berberde sıra bekleyen müşterilerden biri dayanamıyor: “Şu adliye meselesini anlayamadım. Kim kimi vurdu belli değil. 180 mermi çıkmış savcıdan. Terörist müfreze mi bastı odayı? Avukatlar, savcılar, hakimler artık aranarak gireceklermiş adliyeye. Herkes eşit olacakmış. Cumhurbaşkanını da arayarak alsınlar o zaman saraya. Aşçının, berberin, temizlikçinin, güvenlikçinin güvenliği için. Mademki herkes eşit. Kimin ne yapacağı belli mi? Milletçe kuşkucu olmuşuz. Ne avukata güvenebiliyoruz ne cumhurbaşkanına...” Kulağım bugünlerde şu seçim meselesinde. Halkın öngörüsü, değme araştırma şirketinin verilerinden, istatistiklerinden, puan endekslerinden isabetli. Seçim barajı, Çin Setti gibi ama aşılacak, halk öyle diyor. İktidarın millet vekili listesi, kabul günü mutfağı gibi. Dünür, elti, enişte... Dağılacak. Halk öyle diyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...