22 Ocak 2015 01:00

Altı kaval üstü şeşhane

Altı kaval üstü şeşhane

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şeş nedir? Farsça “altı.”
“Hane” nedir? Bildiğiniz “ev, bölüm.”
Ne oldu? “Şeşhane.”
 Şeşhane nedir?
“Altı bölüm”, “ Altı yivli, tuhaf, uydurma bir tüfek…”
Deyimi “Altı kaval, üstü şişhane.” diye biliriz de doğrusu “ Altı kaval, üstü şeşhane”dir.
Deyim nerede kullanılır?
Altı üstüne uymayan, bir yeri kalk gidelim derken öbür yanı otur oturduğun yerde diyen acayip eşyalar, yerler, yapılar, işler için uyduruvermiş halk.
Kentliler, “postmodernizm” de diyorlar.
Altta türkü bar, lahmacun; üstte caz havyar…
Altta tayt, pantolon; üstte çarşaf, yeldirme…
Altta dükkan, çarşı; üstte cami medrese…
Yarısı Doğu, yarısı Batı…
Yarısı kuş, yarısı deve…
Yarısı at,  yarısı araba…
At Doğu, araba Batı…
Araba atı değil, at arabayı çekiyor.  
“Şeşhane” neresidir?
Cumhurbaşkanlığı Sarayı, nam-ı diğer Kaç-Ak Saray…
Altı bölüm değil, bin yüz elli altı bölüm…
Bin oda, salon salamanje, alaturka hela, alafranga banyo…
Altı kısım tekmil eğlence, kılıç kalkan, gürz tokmak, on altı civan merdan.
Sarayın merdivenlerine dizilmiş yiğitleri görünce panayırlarda arkasına geçip de gelin damat, padişah, kovboy kılığına girilen maket-fotoğraflar geldi aklıma.
Çocukluğumda Ankara Gençlik Parkı’nda çektirdiğim bir kovboy fotoğrafı albümümde sararıp durur hâlâ.
Erdoğan’la Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın fotoğrafları da o fotoğraflara benziyordu. Eski Malkoçoğlu, Kara Murat filmlerinde Rumelihisarı’nın avlusunda tahta kılıçlarla Bizanslı kovalayan, altın dişli, Seiko, Nacar saatli Yeniçeriler gibi bir sahne… Önde iki devlet başkanı, yanda on altı cengaver, arkada modern sarayın şaşaası…
Altı kaval, üstü şeshane…
Altı devlet kasası, üstü mangal maşası…
Bu Doğulu postmodern durum için Batılı Guardian gazetesi bıyık altından şöyle diyor: “Mızraklı muhafızlar, zincirli zırhlarla donatılmış savaşçılar, parıldayan altın miğferler ve  iyi niyetle ortaya atılmış birkaç tutam bıyık... Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas bir tarih filminin setine gittiğini düşündüğü için affedilebilirdi.
Ancak Ankara’da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmeye gitmişti. Ankara’ya resmi temaslarda bulunmak üzere gelen Mahmud Abbas’ın, karşılama töreninde tarihi bir kostüm sahnesine ya da zoraki bir bale gösterisine doğru yürüdüğünü düşünmüş olabilme ihtimali affedilebilir”
Sarayın merdivenleri, yine Guardian’ın haberinde söylediği “Osmanlı sirki” gibi, eski Bursa kartpostallarında kılıç kalkan ekipli Yeşil Camii önü gibi…
Kılıçlar, kalkanlar, gürzler, mızraklar, piştovlar, karabinalar, çakaralmazlar…
Bir zamanlar Bodrum’da, Çeşme’de, Marmaris’te o ekiplerle karşılıyorduk turist gemilerini.
Yaban ellere gelmişsiniz, ellerinde kamalarla, hançerlerle, kılıçlarla, kalkanlarla önünüzde hoplayıp zıplayan adamlar…
Marmaris’te bir berber camında “head cut” diye bir yazı görmüştüm, Türkçesi “kafa kesilir”dir bu sözün. Berber efendi, “heir cut (saç kesilir)” demek istiyordu ama Sultanahmet İngilizcesi bu kadarına yetmişti garibin.
Adımız da “barbar Türkler”e çıkmışken limanda kendisini karşılayan kılıçları, kalkanları ve çarşıda bu tabelayı gören Frenklerdeki korkuyu düşünün!
Bu kafa kesme biçme işini IŞİD’e katılan Türk cellatlar aldı şimdi.
Antalya Belediyesi de “Kum Heykeller Buluşması”nda on altı yiğidin kılıçlı kalkanlı kumdan heykelini yapacakmış. Saraya yakışır. “90 yıllık reklam arası cumhuriyet”i temsil etmek için de bir figüran bulunur elbette.
Altı mermer, üstü kum…
Maskeli balo gibi…
Ev sahibi eğlenceyi seviyor.
Biliyorsunuz Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i sarayda karşılamak için Devlet Tiyatrosu oyuncularını Tolstoy, Puşkin kılığına sokup oyunculara animasyon da yaptırmıştı.
Bazı Devlet Tiyatrosu oyuncuları da “Yakında bizleri bakan çocuklarının sünnet törenlerinde palyaço olarak da görevlendirecekler mi? Biz saray soytarıları mıyız? Sanat ve sanatçı hiçbir dönemde bu kadar aşağılanmamıştı” diyerek bu onur kırıcı gösteriye tepki göstermişti.
Unutulmamalıdır ki ev sahibi bu postmodern gösterilerle, milletvekili, bakan toplantılarıyla, akademisyen yemekleriyle, balmumu maskelerle eğlenirken bu gösterişten, bu gürültü patırtıdan rahatsız olan aydınlar, sanatçılar da var ülkede ve onurlu bir halk…
Stanislav Lec ne diyordu? “Maskeyle dolaşıyordu çünkü yüzünü ameliyatla aldırmıştı.”
Gerçek aydınlar, yüzleriyle dolaşırlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...