02 Ekim 2014 00:25

Velev ki sakat!

Velev ki sakat!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Anakiklik ve anagram!
Duymuş muydunuz?
Anakiklik: Tersinden okununca da aynı anlama gelen söz.
Bkz. Velev
Anagram: Bir sözcüğün harfleriyle yeni sözcükler oluşturma.
Bkz. Takas
Velev ki sakat!
Erdoğan, “velev ” sözünü seviyor.
Ne demek velev?
“Kaldı ki, ister, isterse, olsa da”
“Dediğim dedik, çaldığım düdük”
Yakışıyor da ağzına. Meşrebine uygun!
İlk nerede kullanmıştı?
Başbakanken yine bir dış gezide, İspanya’da cûş ü hurûşa gelip başörtüsü serbestisi için ne demişti?
“Velev ki simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz?”
O simge, dokuz yaşında sabi sübyanın özgürlüğünü alan bir kara örtüye dönüştü şimdi.
İslimi ardından geldi!
Simge, toplumsal yaşamın önemli bir parçası oldu.
Sonra “Anayasa değişikliği paketi” tartışmalarında, “imza skandalları”na karşı şöyle buyurmuştu:
“Anayasa Komisyonuna giden dosyanın içinde de Mehmet Ali Bey’in imzası yok. Daha önceleri Mehmet Ali Bey’in de imzasının olduğu böyle bir dosyadan bir sahife fotokopisi olarak gündeme getirilmişse bu bir defa çok çirkin bir şey. Bunların hepsini bir tarafa atın, velev ki böyle olduğunu kabul edin”
Velev ki, “Ben yaptım oldu”nun Arapçası.
İslimi ardından geldi!
Anayasa, deli kızın çeyizine döndü.
Geçenlerde de IŞİD-rehine takası için işittik bu sözü.
101 gün kan içicilerin elinde tutsak kalan yurttaşların önce kahramanca kurtarıldığı izlenimi verilip sorunun IŞİD’le ucuz ve tehlikeli bir pazarlık sonucu çözüldüğü anlaşılınca da ne demişti bu kez de?
Velev ki takas!
Velev, “Küçük dağları ben yarattım”ın  Erdoğancası.
Tutsaklar, onca eziyetten sonra özgürlüklerine kavuştu. MİT, üç gün sonra yurttaşları kelle  sayarak teslim aldı. Pazarlığın birkaç IŞİD savaşçısının canı için yapıldığı sonradan anlaşıldı.
İslim ardından geldi!
IŞİD’ciler daha da palazlandı.
Politikasını “velev ki” üstüne kuran bir düşüncenin geleceği yer, tahammülsüz bir iktidar hezeyanı olacaktır kuşkusuz. AKP’nin de geldiği sınır burasıdır.
Sınırlarını kan ve kuşku üzerinde çizen bir iktidarınsa ne dostu olur, ne komşusu.  IŞİD de bunu biliyor. İktidardan aldığı desteği, zaman zaman ona karşı kullanıyor. AKP’yi açmazda bırakarak çaresizleştirmesi de böyle okunabilir ancak.
AKP, içeride İslam’ı kamusal alanda siyasalaştırıp yaygınlaştırarak eğitim üzerinden yumuşak geçişler, yasal hileler yaparken İslami terör, Ortadoğu’da din haritasını kanla, göçle yeniden çizmeye çalışıyor. Yine içeride iktidar, Kobanê’de Kürtlere yönelik IŞİD katliamına karşı oluşan kamuoyunu,  eylemleri bildik şiddet yöntemleriyle eritmeyi deniyor.
Erdoğan’ın son açıklaması da  İslam’ı içeride evcilleştirmek, dışarıda kontrol etmek istemesinin itirafı aslında. Diyor ki “Terörden, şiddetten, ırkçılıktan, antisemitizmden, İslamofobi’den neden şikayet ediliyor? Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız, kaldırırsanız, çok tabii olarak uyuşturucu gelir, onun yerini doldurur. Şiddet gelir, ırkçılık gelir, onun yerini doldurur.”
İslam’dan korkmayın, İslam’dan korkarsanız, Radikal İslam’ın kucağına düşersiniz, diyor kısaca. Ölümü gösterip sıtmaya razı olmamızı istiyor. Ne çelişkidir ki, yakındığı melanetlerin hepsi iktidarın politikası olmadı mı? Kuş sütüyle beslediği IŞİD, bir terör örgütüne dönüştü. Şiddet, muhaliflere karşı kullanılan bir sindirme yöntemi, ırkçılık ve antisemitizmse Erdoğan’ın demeçlerinde en çok kullandığı ötekileştirme üslubu değil mi?
Bu karanlık tablodan sonra anakiklik ve anagram bir yorum, bütün siyasal boşlukları ve iktidarın çelişkili söylemlerini dolduracak sanırım:
İç ve dış politika mı?
Velev ki sakat!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa