04 Eylül 2014 00:11

Kul Fakir ve yetim hakkı

Kul Fakir ve yetim hakkı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Biz çalışak siz de yiyin, / Yatın eşek sıpaları / Arkamızdan deli deyin, / Atın eşek sıpaları / Bir gün bitecek bu çile, / Meydana çıkacak hile / Memleketi bile bile / Satın eşek sıpaları.”
Ne eğlenceli memleket!
Âşık Kul Fakir’in “Satın Eşek Sıpaları” türküsünü Arguvan Türkü Festivali’nde çığırdıkları için Türkücü Kutsal Evcimen ve Sinan Güngör, Malatyalı AK Partililerin hışmına uğramışlar.
Üzerlerine alınmışlar.
AKP Malatya Milletvekili, iki fakir türkücüye, “Sanatçı müsveddeleri, soytarılar, yoncası fazla kaçmış eşekler.” demiş.
Yoncası fazla kaçan eşek ne yapar? Uzun uzun anırır. Eşek bu, anırmayıp da ne yapacak! Vekilin hakaretinin eski başvekilin o anlı şanlı hakaretlerinden kalır yanı yok. İte atsan it, ata atsan at yemez. Ne et ne ot, zehir mi zehir!
Yarası olan gocunur da bu türkü otuz yıllıkmış. Öyle diyor garibim türkücüler. Demek ki Kul Fakir, otuz yıldır sıpaların kulağına su kaçırıyormuş. Ya o zamanın eşekleri kulaksızdı ya şimdinin eşeklerinin kulakları Midas’ın kulakları.
Söylenceyi bilirsiniz. Işık ve Güneş Tanrısı Apollon ve Kır Tanrısı Pan, bir müzik yarışması için Frigya Kralı Midas’ı yargıç atarlar. Midas, oyunu Pan’a, diğer yargıç da Apollon’a verince kızılca kıyamet kopar. Apollon, küplere biner ve iyi müzikten anlamayan bir kral, ancak eşek kulaklarıyla gezebilir, diyerek Midas’ın kulaklarını eşek kulağına çevirir.
Midas, kulaklarını Frigya halkından gizlemeye çabalar ancak bu görkemli “ kulakları” berberi fark eder. Adamcağız, içi içini yese de  bu tuhaf durumu uzun zaman saklar. Gel zaman git zaman, günün birinde berberi şeytan dürter, dayanamaz ve artık bu sırrı içinde tutamayacağını düşünür, bir kuyuya “Midas’ın kulakları eşek kulakları” diye haykırır.
Söylence bu ya kuyu sulara, sular sazlara, sazlar derelere, denizlere derken Midas’ın kulaklarının ünü yedi cihana yayılır. Halk,  Midas’la eğlenmeye, ona hakaret etmeye başlar. Sonunda zavallı kral,  kulaklarını kestirir ancak kesilen kulaklar bu kez de sarmaşığa dönüşür. Midas, çareyi tanrısında arar, yalvar yakar olur. Tanrı da işini yapar, Midas’ı affeder ama usulca da öldürür ve eşekler cennetine gönderir.
Kıssadan hisse:
Milletvekili, müzikten anlıyor muymuş, siz söyleyin artık?
Efsane de türkü de eski ama AK Parti yeni. Öyle diyorlar. “Hep Birlikte Yeni Türkiye” dediler, 1. Olağanüstü Kongreden bölünerek çıktılar.
Ne çıktı şapkadan?
Eskiciler ve emanetçiler.
Gül’ü Ankara’dan “eskiciler”, “eski dostlar” şarkısıyla uğurlarken “emanetçiler”, kongrede “ yeni Türkiye” şarkısını söylüyorlardı. Davutoğlu için yapılan ve kongrede icra edilen seçim şarkısını dinlediniz mi? Şöyle diyordu yeni Osmanlı restorasyon klibi: “Evladı Osmanlı, Selçuklu soyu / Mevlana diyarı Konya’nın ruhu / Abdülhamit Han’ın beklenen ruhu / Reisin emanetisin Davutoğlu.”
Reisi biliyorsunuz. Şarkı böyle derken “reis”, yine kongrede ısrarla Davutoğlu’nun “emanetçi” olmadığını söylüyordu. Belli ki eski başbakan, “yeni Türkiye projesinin restorasyonu”nda taze başbakanı “velayet”, “vesayet”, “emanet” tartışmalarından uzak tutmak istiyor. Kim inandı bu “eski”, “yeni” eveleme gevelemesine?
On iki yıl Kul Fakir mi vardı iktidarda?
Kabinede bir iki bakan değişti sadece. Yeni olan ne öyleyse? Bir yenidir gidiyor. Yeni reisicumhur, yeni başbakan, yeni Türkiye, yeni vesayet odağı, yeni ahlaki formasyon, yeni operasyon, yeni restorasyon, yeni ceket, yeni gömlek, yeni pantolon... Oysa siyasette ve liyakatte eski hamam eski tas. Sadece tellaklar değişti.
Nereden mi anladım?
Kongrede önce Erdoğan ceketini çıkarıyor, sonra da Davutoğlu kürsüde konuşurken ne diyor?
 “Sayın Cumhurbaşkanımızın açtığı yoldan giderek ceketimi çıkarıyorum müsaadenizle.” Ceket olmadıysa yeni başbakanın Erdoğan’a verdiği cumhurbaşkanlığı hediyesine de bakın isterseniz. “Reis”in “dava şairi”nin, nam-ı diğer Necip Fazıl’ın dizeleriyle işlenmiş bir hat tablosu: “Tohum saç, bitmezse toprak utansın / Hedefe varmayan mızrak utansın / Hey gidi küheylan koşmana bak sen / Çatlarsan doğuran kısrak utansın / Ustada kalırsa bu öksüz yapı / Onu sürdürmeyen çırak utansın…”
 “Usta” kim, “çırak” kim “emanetçi” kim, Kul Fakir’e mi sormak lazım?
Eşeğin kuyruğu, kulağı, kalabalıkta kesilmezmiş. Kimi uzun dermiş, kimi kısa. Eşeğin kuyruğu 30 Mart’ta, kulağının biri 10 Ağustos’ta, diğeriyse 27 Ağustos’ta kesildi.
Otuz yıldır dinledik, dinliyoruz o türküyü, daha çok dinleyeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...