21 Ağustos 2014

Saksı mı, termos mu?

Devletin vitrinine saksı seçmiyoruz, vazo seçmiyoruz.” 10 Ağustos öncesi partisinin grup toplantısında böyle diyordu başbakan. 10 Ağustos sonrası sandıktan saksı, vazo değil termos çıktı.
Termos ne yapar?
İçine konan şeyi, her neyse o,  sıcak ya da soğuk saklar?
Isıtmak için termosun kapağı kapalı olmalı. Soğutmak için de öyle. Yeni cumhurbaşkanı, gündemi bazen sıcak bazen soğuk tutmayı iyi bilir. Ancak şimdilik termos dolmadı.
Ülkede olay çok, ama termos neyle dolacağına karar vermiş değil. Vazo, kendini termos sanıyor. Bu kararsızlık da ondan.
Hem öyle hem böyle. Zor iş. Başbakan, başbakanlıktan vazgeçemiyor. Öyle de demişti, şaşacak bir şey yok ama insan çayı da vazodan, saksıdan içemez ya!
Termos lazım.
Yüksek Seçim Kurulu da (YSK) böyle düşünüyor. Sen artık vazo, saksı değil termossun diyor. Görevlerini hatırlatıyor. Seçimden beş gün sonra vazonun kulplarından birine, yani Resmi Gazeteye söylüyor. Vazo vazoluğunu, termos termosluğunu bilmeli, diyor. Vazonun kulpu, kulağı sayılır ama kulak sağır.
Resmi Gazete, cumhurbaşkanlığı seçim sonucunu yayımlamıyor, geciktiriyor. Geciktirince de başbakanın görevi bitmiyor. Devletin tutanakçısı Resmi Gazete işitmiyor, vazo vazoluğunu sürdürüyor. Devletin borazanı TRT’nin borusuna da bu durumlarda leblebi kaçtığını biliyoruz. Başbakan, partisinin 28 Ağustos kongresini bekliyor. Orada partisinin genel başkanı ve ülkenin başbakanı belli olacak. Şimdilik milletvekili de genel başkan da başbakan da cumhurbaşkanı da kendisi.
Resmi Gazete, TRT genel müdürü suç işliyor, meclis başkanı suç işliyor, başbakan suç işliyor, cumhurbaşkanı suç işliyor.
Termos şimdilik suyla değil, suçla dolu.
Eski cumhurbaşkanı da toprağında kuruyan çiçekleri, zararlı otları ayıklamaya çalışıyor. Saksı olmak da zor iş. Taze otlar zehirliyor beni, diyor. Siyasete devam edip etmeyeceğini düşünüyor. Baston mu, köşe yastığı mı olacak, kararsız.
Eski-yeni başbakan-cumhurbaşkanı ise pasını temizleyemiyor bir türlü. Kini, öfkesi dinmiyor. Termos olursa içine kimi, neyi dolduracağını söylüyor.
“O varsa ben yokum.” diyor. Baro başkanı yok. Çünkü hukuk yok.
“Bir kez Çankaya’ya çağırırım, gelmezlerse kendileri bilir.” diyor. Muhalefet liderleri yok. Çünkü demokrasi yok.
Yetmiş iki milyonu kucaklayacağım, diyor; daha köşke çıkmadan kucağını boşaltıyor.
Çankaya’da aile çay partileri düzenlenir artık. Termostaki çay damada, geline, toruna torbaya, yandaşa, paydaşa ancak yeter.
Halk mı? Onlar, Çankaya’ya çıkamazlar. Yükseklik korkusu yine korkuttu onları. Çayı evde içiyorlar.
Belki de bu korku, kendini peygamberle eş gören bir düşünceyi Çankaya’ya taşıdı. Termosun kapağı açılınca halkın bardağına neyin döküleceğini göreceğiz.
Gülsuyu mu yoksa gülsuyu tadı, kokusu verilmiş baldıran mı?
Vitrindeki termos benim termosum değil. Başbakan da öyle söylüyor. “Peygamber efendimizi bile desteklemeyenler oldu.” diyor.
Kimler desteklemedi Muhammed’i? Tefeciler, kadın tacirleri, nifakçılar. Ne tefeciyim ne kadın taciri ne nifakçı. Baldıran, belli ki termosa da sinecek. Yüzde elli iki nokta küsura afiyet olsun.

Evrensel'i Takip Et