27 Mayıs 2014 00:13

Ahtapotun kolları

Ahtapotun kolları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz ocak ayındaki faiz artışı kararından önce Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, sekiz yıldır uygulanan enflasyon hedeflemesinde hiçbir zaman hedeflenen enflasyonun tutturulamamasının sorulması üzerine; enflasyon hedefiyle ilgili hesaplarını hükümete raporla verdiklerini söylemişti.
Bu ifade Merkez Bankası “bağımsızlığının” halka karşı olduğu ve merkezin hükümete göbekten bağlı olduğunun da itirafıydı. Nitekim aradan geçen sürede yaşananlar da bunu doğruladı.
Hatırlarsak; 17 Aralık operasyonu sonrası tarumar olan ekonomik yapının maliyeti siyasi iktidar tarafından geniş halk kesimlerine yıkılmaya çalışılmış ve bunun için Ocak 2014’ten itibaren çeşitli vergi kalemlerinde artışa gidilmişti. Ancak, Maliye Bakanlığı’nın bu “önlemi” yetersiz kalmış, kısa vadeli sermaye (sıcak para) çıkışı artmıştı. Nihayetinde dolar kurunun 2,43 TL’ye dayanması sonucu Merkez Bankası olağanüstü toplantıyla politika faizini (bir haftalık repo faizi) yüzde 4,5’tan yüzde 10’a yükseltmişti. Başbakan bu hamle öncesinde faiz artışının sinyalini vermiş ve kendisinin faiz artışına karşı olduğunu ama Merkez Bankası’nın “bağımsız” olduğu için bu kararı alabileceğini, kendilerinin karışmadıklarını(!) söylemişti.
Aradan geçen dört aylık süreçte Merkez Bankasının faiz “tamponu” döviz kurundaki hızlı artışı bir nebze olsun yavaşlatmaya yaramıştı.
Merkez Bankası bu dört ay içinde, başbakanın faiz indirimi konusundaki telkin ve azarlamalarına da muhatap oldu. Nihayetinde geçtiğimiz Perşembe “garip” bir karar alarak, politika faizini yarım puan indirmesine rağmen yine de başbakanın dilinden kurtulamadı.
Başbakan, Almanya dönüşünde faiz indirimi kararını “Sen dalga mı geçiyorsun? Yükseltirken 5 puan birden yükseltiyorsun, indirirken yarım puan indiriyorsun, kendine çeki düzen vermesi lazım” sözleriyle değerlendirdi.
Ekonomik gerçekliği sadece; faiz, döviz kuru, cari açık, büyüme gibi makro veriler üzerinden değerlendirerek halkın günlük yaşamını etkileyen ekonomik ilişkiler bütününü görünmez kılmak burjuva politikacılarının ve kurumlarının “görevi”dir.
Başbakan ya da temsil ettiği hükümet ile Merkez Bankası arasındaki tartışma(?) da biraz böyle.
Diyelim ki, Merkez Bankası böyle gizli değil ama açıktan başbakanın telkinlerini dinlese ekonomik yapı düzelecek midir?
Ya da mevcut ekonomik çöküntünün tek sorumlusu Merkez Bankası’nın faiz politikası mıdır?
Elbette hayır. Eğer öyle olsaydı iktidar koalisyonu Merkez Bankasını resmen kendine bağlama konusunda bir dakika bile tereddüt etmezdi.
Merkez Bankası’nın faiz indirim kararı sonrası burjuva iktisatçıları tartışmayı “hangisi haklı”ya indirme gayretindedir.
Kapitalist ekonomilerde Merkez Bankaları, hükümetlerin söyleyemediklerini söyleyen kurumlardır. Hükümet kendi alamadığı kararları sözde bağımsız bir otoriteye aldırmaktadır. Böylelikle ekonomik yapı kötüye gittiğinde kendisine günah keçisi bulmakta ve uluslararası tekellere “güven” vermektedir.
Hal böyle olunca da işler kötüye gittiğinde bu kurumlar kaybetmekte, işler iyiye döndüğünde hükümet kazanmaktadır.
Mevcut ekonomik düzen bir ahtapot gibidir. Hangi kolu teşhir olursa o kolunu kesip atmaktan çekinmemektedir: Yolsuzluk operasyonu sonrası birkaç bakan, Soma katliamı sonrası 2-3 şirket yöneticisi, ekonomik çöküntüde Merkez Bankası…
Oysa kollar aynı ahtapotun kollarıdır…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...