03 Mayıs 2014 00:11

İşçinin ayakkabısı

İşçinin ayakkabısı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cem Karaca’nın o nefis şarkısındaki “Tamirci Çırağı”, “İşçi olduğunu, kuracağı her hayalin ona mutsuzluktan başka bir şey getirmeyeceğini” öğrenir ya ustasından... “İşçisin sen işçi kal” der ya ustası elini omzuna koyup... Ve çocuk tertemiz giyer tulumu yeniden... Bütün “imkansız aşk” hikayelerinden öte, can yakıcı bir gerçekliği vardır o şarkının... “Ustama dedim ki bugün, giymeyim tulumları...” diyen çırak öğrenir biraz daha “işçi” olmayı... Bugünkü sözümüz “işçi”yi hiç bilmeyenlere.
Bir kendini bilmez müftü çıkıp “İsyan etme, ibadet et” diye “tevekkül” istiyor; bir kendini bilmez gazeteci “Kim işçi, kim değil” fetvası veriyor. “Vandallık” ahkamı zaten her yerde... Burjuva lafazanlarının tümünün ortak noktası: “Bunlar işçi değil”.
İşçi böyle boynu bükük, üstü yırtık pırtık, mihnet dilenen bir “yaratık”tır çünkü. He ya; yazık bu gariban işçilere, çok fukaralar...
Hadi oradan!
Dünyanın en zengin sınıfıdır işçi sınıfı. Mesela; milyonlarca yılda doğanın biriktirdiği petrolü yerin yüzlerce metre altından çıkarır, işler, taşır, bir daha işler... Pamuğu toplar, işler, taşır yine... Buluşturur bu ikisini; ayakkabı olur gelir rafa yerleşir, yine bir işçi eliyle. Binlerce yıllık insanlık birikimidir bu; tarihin en birikimli, bugünün “en zengin” sınıfının ürettiği değerdir. Mağazada o ayakkabıyı özenle ayağına oturtan kibar işçiye tepeden bakanlar anlayamaz bunu. Gözünün içine bakmadığı için göremez.
Ve bugün iddia odur ki; “Bir işçi o ayakkabıyı alıp ayağına giyemez”... Giyerse “müreffeh bir işçi” oluverir. Refah! Sahi, AKP’nin devri iktidarında büyüyen o “refah”tan o “işçi kardeşiniz”e, 80 liralık bir ayakkabı düşmez mi? Ev, araba falan bile değil, 70-80 liralık basit bir ayakkabı...
Gazeteci Aslı Bucak’ın haklı olduğu nokta orası işte. Çoğunlukla düşmüyor, evet! Ayakkabı o ayağa yakıştırılmıyor! Oysa, o ayakkabıya eli değen, emeği değen kaç işçi vardır, bir tahayyül edin... Hatta, Aslı Bucak’ın bir gününü düşünün; işçinin alın terine dokunmadan geçirebildiği bir saniye olsun var mıdır? İşçisiz tek bir saniye...
Onlar için can yakıcı gerçek de bu işte; burjuvanın “işçisiz” bir hiç olması... Emek olmadan bir hayat olamayacağı gerçeği... Patronu al aradan; kendini patron sanan uşakları çek... Polisi, devleti, laf ebelerini çıkar. İşçinin hiçbirine ihtiyacı yok üretmek, yaşamak için.... Yaşadı ve gördü; 1871’in Kiraz Mevsimi’nde Paris’te ve sonrasında defalarca... Hayatı yaratan, yönetmeyi de bilir. Katliamlar bunu engellemek içindir zaten.
Açık devlet şiddetinin dönüp dolaşıp sapan bilye üstünden işçiye mal edilmesi şeytanın aklına gelmez. “Biz sevdayı madenlerden tanırız” demiş Şair Sennur Sezer. Demirden mi korkacak işçi sınıfı? Demir bilye ile mi kirlenecek?
He ya, Vandallık! İşçi kafasını kaldırdığı an inen devlet sopasıdır Vandallık. Hakkını kullanan işçilere, anayasal haklarını kullanan emekçilere uygulanan polis şiddetidir. Seyitömer’e bakın; Grief’e bakın; Vandallığın, şiddetin ne olduğunu görürsünüz. 77’dir, 96’dır, 2013 haziranıdır Vandallık... 1 Mayıs günü, Hollanda, Belçika ordusu kadar polisi, Taksim’de işçinin karşısına diken iktidara bakın; Vandallığı görürsünüz. Meşru olan direnme hakkını da görürsünüz dikkatli bakarsanız.
Vandallık, Şişli’de hunharca parçalanan 1 Mayıs çelenginde... Siz o karanfilleri, “Sadece bir çiçek” mi sanıyorsunuz? Her gün üçer beşer ölen işçileri görün önce; asıl Vandallığı, barbarlığı anlarsınız belki!
İşçi adına ahkam kesmeden, işçi hakkında fetva vermeden önce; bir dakika düşünün sadece ve etrafınıza bir bakın. İşçiyi, emeği göreceksiniz. Ayakkabı kutularına sığmayan illegal hırsızlığı da, kapitalizmin işçinin emeği üstünde yükselen “yasal” hırsızlığını da...
Niye korktuğunuzu da anlarsınız belki! Egemen sınıflar için “Varsın tir tir titresinler” diyen Marx; 166 yıl önce Komünist Manifesto’da işçiler için söylüyordu; “...Zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok. Bir dünya var kazanacakları...”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa