21 Haziran 2014 00:34

Camın sırrı

Camın sırrı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bizim ellerimiz camın sıcağından nasırlıdır hep. Kollarımız bile öyle. Cam değer; camın sıcağı çubuklardan avuçlarımıza ulaşır çünkü... Avuçlarımız kabadır odun kadar, yüzüne sürdüğünde acıtır. Tarlada çapa yapanlarınki gibidir...”
Böyle anlatıyordu; yaptığı işi bir cam işçisi... 13 yıl önceydi; yine bir TİS süreciydi, grev arefesiydi. Muzaffer Özkurt ile bir cam fabrikasını dolaştık. Bir kapıdan giren maden tozlarının; arka kapıdan çıkan cama nasıl dönüştüğünü, tüm üretim aşamaları; işçilerle sohbet ederek gördük... Evrensel Pazar’ın kapağıydı o sayı.
Camın narinliği ile işçinin “odun gibi kaba” elleri... İroni mi demiştiniz? Mesela; penceresizdi o fabrika; yani “cam”sızdı, güneşsizdi o fabrika. Ve işçiler “yazın bile evlerinde soba yaktıklarını” anlatıyorlardı: “Evde de aynı sıcağı arıyoruz. Hanıma bağırıyorum sobayı yakın üşüyorum diye. Aslında soba zaten yanıyor; evdekiler sıcaktan tişörtle geziyorlar. Ben ise soba yanan odada kazakla üşüyorum”.
Sürekli 1500 derecelik cam fırınının civarını kaplayan 60 derece sıcaklıkta çalışmanın bedeli bu. Yaz sıcağında üşümek! O fırın ki; ateşi hiç sönmez. Bir kere söndü mü; iflah olmaz artık. Tonlarca cam bir kere soğudu mu; eritmek imkansız çünkü. 365 gün; 24 saat yanar ha yanar. Üç vardiya çalışır tüm fabrikalar...
Cam işçisi “pipo”nun ucundaki cama nefesiyle biçim verirken; kor kızıllık şeffaflığa dönüşüyor. “Üfleme” tekniği bu. Bir de “şinler” yöntemi var. Önce nefes, ardından tası andıran kaplarda suyun içinde döne döne biçim verilen bir yöntem. Her iki yöntemde de sıcak çelik çubuk; işçinin avucunun içinde... “Odun gibi kaba eller” işte böyle doğuyor!
Daha fırının civarındayız; ve camın sıcaklığı 100 derece düştü; oldu 500 derece... Soğutma fırınına girebilir artık. Ve sonra zımpara, ince işler derken paketlere... Yöntem çok; “dökme”, “çekme”, “yüzdürme”, “lif”, “köpük”, “savurma”... Ama tümünde elden ele dolaşan cam, emekle ve bol alınteri ile rengini, biçimini alıyor. Tüm süreçlerde işbölümü ile, dayanışma ile... “Burada insan ilişkileri oldukça sıcak ve samimi. Çünkü her iş birbiri ile bağlantılı ve ne yapılıyorsa beraber yapılıyor, bir arada yapılıyor” diyordu bir işçi...
İşin sırrının emek ve zaman olduğunu yazmışız 13 yıl önce: “Her şey zamanında yapılmalı; aceleye getirilmeden harcanmalı emek, an be an alınteri ile yoğrulmalı ortaya çıkan ürün... Yoksa ne ortaya çıkan ürün dost doğru olur; ne de harcanan emek karşılığını bulur. Mayasını ‘kâr hırsı’ndan almayanların kendine ve emeğine saygısı bu.”
Rivayet edilir ki; Finikeli denizciler Suriye sahillerinde bir kamp kurmuşlar. Yükleri olan soda bloklarını yaktıkları ateşin üzerine koymuşlar. Ertesi gün “cam”a uyanmışlar... Yaklaşık; 2200 yıl önce olmuş bu. Şimdi Suriye sahillerinde “poz veren” barbarlığı bir kenara koyalım şimdilik; insan uygarlığının inişli çıkışlı yolculuğu uzun mesele.
10 fabrikada dün greve çıkan 5800 cam işçisi... Hani “maden tozları”ndan doğan şeffaf uygarlık var ya; onu yaratanlar... Emeğin ve zamanın ustaları... 1500 derecelik fırın başında “ne yapılıyorsa, birlikte” yapanlar; şimdi birlikte başka bir şey yapıyorlar.
Yine ahenk ve işbirliğiyle... El ele... Hepimiz için biraz daha “şeffaf” hale geliyor bu sistem, bu kapitalizm, bu burjuva iktidar... Yeter ki; bakmasını bilelim; işçinin o ahengine bırakalım kendimizi... O büyük dayanışma içinde bize de yer olduğunu bilelim.
Eliyle, bedeniyle, nasırlarıyla ve elbette aklıyla kömürün karasından, camın şeffaflığından bir uygarlık var eden bir sınıf grevde şimdi...
Elinize aldığınız her bardakta; her “en iyisi pencere” dediğinizde, cama dair ne görürseniz aklınıza gelsin, aklınızda olsun... Camın “şeffaf”lığı da; tozdan cam yapan o müthiş dayanışma da hepimize lazım... Haydi...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...