22 Şubat 2014 00:51

Cüneyt Özdemir'in e=mc2'si

Cüneyt Özdemir\'in e=mc2\'si

Fotoğraf: Envato

Paylaş

 5 N 1 K”... Güzel program adı; gazeteciliğin abece’si... Olanı biteni tüm açıklığıyla ve “bilgi”yle yansıtmanın formülü. Gazeteciliğin “e=mc2”si...
Hani; fizikte Einstein; cismin hareketsiz haldeki kütlesinin ışık hızının karesiyle çarpılmasının “enerji”ye eşit olduğunu anlatan formül. “Hareketsiz” halde olsa da kütle ile enerji arasında bağ kuran o dünyayı değiştiren formül.
Hareketsizlik... Biraz eğretileme yapalım... Aylar sonra yazdığı “açıklama” yazısında bile satır aralarında “hareketsiz”liğe işaret fişeği çakan bir yazıyı, gazeteciyi başka türlü okuyalım... Enerji ve ışık hızı; şöyle bir kenarda dursun.
5 N 1 K’dır gazeteciliğin temel kuralı; peki dünkü yazı başlığı “Gezi’den Kiev çıkaramadılar” cümlesindeki “gizli özne”dir “K”. Kimler? Gizli tanık gibi, “gizli özne”... Bir ucu bize gelir, bir ucu taa Başbakan’a... Tıpkı “herkes provoke etti, ben etmedim” savunması gibi... “Ne provoke ettim, ne de olan biteni görmezden geldim” cümlesinin ardına gelen, “provoke ettiği iddia edilen gazeteciler hedef gösterildi” tespiti ve “...tek bir tweet’imi bulup çekebildiler” eki özenli seçilmiş cümleler. Sonrasında “polis şiddetini yok saydığı” tweet’i böyle açıklayacak çünkü. “Biber gazı çokluğuna rağmen ben hala polisin kontrollü bir müdahale yaptığını düşünüyorum. Bu manzarada bilanço çok daha kötü olabilirdi” diyordu 3 Haziran gecesi. Ve şimdi bu tweet; Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz’ı konuk ettiği program sırasında sosyal medyada önüne konuyor. Bu yüzden öfkeli; çünkü son günlerde yaratmaya çalıştığı “muhalif gazeteci” imgesini tuzla buz ediyor.
Dünkü yazısında; “Ben onlardan değilim”e vurgu yapıyor Cüneyt Özdemir; “iki taraftan da değilim”; diyor. “Ben o kadar haklıydım, o kadar haklıydım ki ve hatta tarafsızdım ki, iki taraf da beni tek tweet’im ile hedefe koydu” cümlesinin estetize edilmiş hali işte...
Evet ortada iki taraf var; bugün de öyle... “Gerçek” ve “yalan”... Ve maalesef arası yok bunun... Elbette, kimse hata yapmaktan muaf değil. Görememiş olabilir; bilmiyor olabilir, olayın içinde yanlış yorumlamış olabilir... Örneğin Hayat TV değil de kendi kanalını izlediyse nasıl bilecek zaten? (Twitter’da hiçbir kanal vermiyor, deyince mention ile uyarmıştık oysa...)
Yanıldım, demek; özür dilemek de bir erdemdir... Gazeteciliğinin “zayıflığı”na gösterge sayar geçeriz. Ama böyle yapmıyor; aylar sonra hem o tweet’inin arkasında; hem “bilgi eksikliği” ile “savunma” yazısı yazıyor. “Bu tweet’i attığım sırada henüz hayatını kaybeden kimse yoktu. Eskişehir’de bir gece önce Ali İsmail Korkmaz’ın karanlık bir sokakta alçakça dövüldüğünden haberdar değildik”. Ya da; “...polis olayların başladığı ilk bir iki gün sadece gaz atıyor, başka da bir şey yapmıyordu”...
Birincisi Gezi direnişinde “bardağı taşıran son damla”; 27 Mayıs’tan itibaren kendini gösteren polis şiddetiydi zaten. 3 Haziran günü açıklanan 3 bin kişilik araştırma göstermişti ki; “eyleme katılma nedeni”ni çok seçenekli olarak yanıtlayanların yüzde 91.3’ü polis şiddeti demişti! Kiev karşılaştırmalarına girmeye hiç gerek yok; ne yani “daha az öldük” diye “kontrollü bir sevinç” mi yaşayacağız?
İkincisi ve daha önemlisi; Ankara’nın göbeğinde Ethem Sarısülük polis kurşunu ile vurulduğunda tarih 1 Haziran’dı... Abdullah Cömert gaz fişeği ile vurulduğunda; Ali İsmail Korkmaz dövüldüğünde ve Mehmet Ayvalıtaş kasıtlı biçimde ezildiğinde 2 Haziran... Tümü; Cüneyt Özdemir tweet’inden önce. Gözünü kaybedenleri, tacize işkenceye maruz kalanları, dövülenleri saymıyorum bile...
Cüneyt Özdemir’in 3 Haziran’da bilemediklerini; geçen aylar boyunca da “öğrenememiş” olduğuna mı inanalım şimdi? Hâlâ “kötü gazeteci” olduğuna yani? Yoksa...
Yoksa’sını düşünmeyelim mi? Hatırlatmayalım mı?
Yazının son iki cümlesine sonsuz katılıyorum: “Gezi ruhunu anlayan aklı başında hiçkimse bu numaraları yemez” ve “Ne kadar çarpıtırsanız çarpıtın, gerçekler eninde sonunda ortaya çıkar”. Aynen iade!
Kimin nerede niye durduğunu; “iliştirilmiş” mi, “muhalif” mi olduğunu sorgulamak değil bu yazının konusu; vicdan diye bir şey varsa verir hükmünü. Ama, tek bir tweet bile insan öldüren polis şiddetini meşru kıldıysa; özür beklemek, açıklama beklemek hakkımız. “Sessiz kalmak...” da Cüneyt Özdemir’in hakkı... Tıpkı, o meşhur “5 N 1 K” programındaki gibi:
“- Cüneyt Özdemir: Neden hâlâ oradasın?
 - Fatih Altaylı: Sen neden hâlâ buradasın?
 - (bir süre sessizlik)”
“e=mc2” der ki; hareketsiz kütlenin de bir enerjisi vardır. Işık hızının karesiyle çarparsan; açığa çıkar. Malum “ışık” aydınlanma simgesi, karanlığa karşı gerçeğin simgesi...
Olmuyor işte; “suskunluk”la olmuyor, “hareketsiz” kalınca olmuyor.
Olmuş gibi yapınca, hiç olmuyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...