15 Şubat 2014 01:15

Tek taş lobisi

Tek taş lobisi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün 15 Şubat; gönül rahatlığıyla yazabiliriz artık. Dün olsaydı; “kapitalizmin aşkı metalaştırmasına alet olma” riski vardı, çok fena halde... 14 Şubat geçtiğine göre; artık “olağan tüketim dünyamız”a dönebiliriz; gönül rahatlığıyla!
“İnsan hayret ediyor” artık; her 14 Şubat’ın “antikapitalist tüketime karşı mücadele günü” gibi kutlanmasına. Yineleniyor; “aşk bu değil”, “aşk metalaştırılıyor”, “kapitalizm, meta...”
“Tek taş” ile simgeleşmiş bir mesele var ki... “Sonuçta lüks” çünkü; sonuçta “süs eşyası”. Hele “insanlar ekmek alamıyorken...” Kadınlar üzerinden tarifli süs piyasası! Sonuçta; bir ekmek, bir tuz ve hatta bir akıllı telefon değil. İhtiyaç hiç değil!
Öyle mi? Bugün yaşamsal ihtiyaç saydığımız pek şey yoktu Üst Paleolitik Çağ’da; ya da bilinen adıyla Yontma Taş Devri’nde. Ama “süs eşyası” vardı. Süslenmeyi keşfetmişti insan... Bir de ne vardı tahmin edin; “cımbız”.
Tüketime, aşkın parayla simgelenmesine kim, nasıl onay verir zaten? Aksini konuşmak manasız. Ama buna yaslanıp; “hediye ile meta” arasında bağ kurmalara; kapitalizmi sadece 14 Şubat’ta hatırlamalara da ihtiyaç yok sanki.
Evet doğru, şair “biz sevdayı madenlerden tanırız / sevda ile dağları delen de bizden / paslanmaz bir yürekle sev de / demir bir yüzük ver sevdiğine istersen” demiş şair. Ne kadar doğru! Ama vurgunun “demir yüzük alın”a değil; “paslanmaz bir yürekle sevin”e olduğunu bilerek... Sennur Sezer’in bu şiirde; olmaz görüneni örnekleme yoluyla sevdayı ve hatta dolaylı olarak bunu gösterme biçimini anlattığını bilerek... Hem “sevdayı madenlerden tanırız” diyen şairin; “tek taş”ların elmasının da bir maden olduğunu bilmemesi mümkün mü? Özünde “kömür”den ne farkı var ki?
Bildiğin “karbon” işte!
“Aşk hediyenin pahası ile ölçülemez” önermesi doğru; ancak bu bizi “Ucuz hediye alırsak metalaşmaz” ya da “Ne kadar pahalı o kadar metalaşmış aşk” yanlışına götürmesin... Kapitalist tezgah bize “tüketin, tüketin” diye çığırdıkça, sevdamızı temiz tutmamız yeterli.
“Paslanmaz bir yürekle sev”elim; aşkı kalıba sokmaktan vazgeçelim de, herkes doğru yolunu nasılsa bulur. Nazım Hikmet’in hasretine; Ahmed Arif’in yakarışlarına, Einstein’ın mektuplarına bakalım... Kavuşulmazsa aşk olan, o eski efsanelere...
Ve hatta, kendini “Sevgilinin ayaklarında” tasvir eden büyük ustanın, Marx’ın yazdıklarına... Sevgilisine yazdığı mektuptaki gibi:”İkiyüzlü ve kötü dünya bütün karakterleri ikiyüzlüce ve kötü algılıyor. Bunca karalayıcımdan ve yılan dilli düşmanımdan kim beni ikinci sınıf bir tiyatroda birinci aşık rolünü oynamaya içten eğilimli olmakla kınadı? Oysa gerçek budur. Alçakların mizah yeteneği olsaydı, ‘üretim ve değişim ilişkilerini’ bir yana ve beni senin ayaklarında öbür yana resmederlerdi.”
Bir yanda Kapital; bir yanda sevgilisinin ayaklarında bir aşık... Kendini böyle tarif eden ak sakallı bilge adına “aşk”a çakmaktansa; “ikinci sınıf bir tiyatroda birinci aşık olmak” yeğ değil mi, sizin için de?
“Tanrı aşkı”nı diğer aşkların üstünde tutan tasavvuf ehli değiliz biz. “Proletaryaya duyulan aşk değil, tersine, sevgiliye ve özellikle sana duyulan aşk, insanı yeniden insan yapıyor” sözü Jennie’yi etkilemek için laf olsun diye söylenmediyse eğer; “insanın insana aşkı”nın devrimci gücünü bir kez daha düşünelim.
Geçmiş 14 Şubat’ınız kutlu olsun. Velev ki; tumturaklı sözler dün size “aşk”ı ve “sevgilinin ayaklarına kapanmayı” unutturmuş olsun; tek bir doğru var bu tartışmalarda unutmayın: Aşk yılın bir gününe sığmaz; bütün günler sevdaya dahil...
Bugün, her gün tam zamanı...
Ve siz nasıl göstermek istiyorsanız, o yolla.
Ve evet; “bir insanı sevmek”le başlıyor her şey...
Ve iyi ki, öyle.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa