08 Şubat 2014 00:43

Ol kitapta böyle yazılı

Ol kitapta böyle yazılı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yağmur yağmaz oldu epeydir. Kar da öyle. Kuru bir soğuk. “Su yok”lu günlere doğru gitmekteyiz. “Başaklar göverdi bak...” diyemeyeceğiz belki kuraklıktan... Patatesi hastalık vurmuş. Şimdi şehirlerde farkında değiliz, gündemimizde değil belki ya; er geç “sebze meyve halleri”ne yansıyacak bu hal. Üstüne bir de, “pek bir gündem olan” faizi, borsası, dövizi koy üstüne. “Siyasi kriz”e eyvallah da; “ekonomik kriz” dedin mi; topun ağzında kimin olduğunu bilecek kadar çok kriz yaşadı bu halk.
Gayrısı; sosyal medyada “hiç işte n’olsun” diyen Nietche fotoğrafı kadar ironik. İnternet sansürü, medya telefonlarını, Çerkes soykırımı gölgesindeki olimpiyatları... Altın emzikli sosyete bebesi, milyon dolarlık mücevherat... Sevgililer Günü’ne özel kampanyalar...
Gayrısı, yarı yarıya geyiğe, goygoya dönmüş seçim polemikleri... “Siyaset” sözcüğünden “umutsuzluk” devşirmekten, “ehven-i şer”e sempati devşirme çabasından ötesini bulmak güç. Haziranın güzelliğine hasret; yitirdiklerimize gözyaşı biraz da...
Bakmayın siz, “İsveç’te olsak ne yapardık?” sözlerine... Gündem pek bir hareketli görünse de; “Tekrarda pek bir mucize yok” bu sefer, tekrarın sıkıcılığı, tekrarın renksizliği aslında.
“Benim oğlum bina okur, döner döner bir daha okur...” misalı okumaktayız; aynı gündemi, herkesin ne dediğini, diyeceğini aşağı yukarı bildiğimiz harfleri...
Ve ölüm...
Hiç yakamızı bırakmayacak kadar aramızda, içimizde... Zaten kabullenmesi zordur ya; mümkün değil bizim buraların ölümlerini anlamak bile... “Adiloş Bebe” dedik geçen hafta; kaç Adiloş Bebe eklendi üstüne... Muharrem bebeğin ölüme terk edilişi bir yanda, diğer yanda doğmamış bebeğin “altın emzik” haberleri...
Sırf bu sabah; bilgisayarı açar açmaz önümüze, yüreğimize düşen haberler... “İstanbul’da doğal gaz faciası: 5 ölü”, “Konya’da konteynerde zehirlenme: 2 ölü”, “Osmaniye’de mangal dumanı: 3 ölü”... Sayma gitsin artık gerisini... Bu ölüm haberlerindeki “Yabancı uyruklu...”, “Suriye uyruklu” ibarelerini yorumlamak da, “dış haberler”cilere, bir de Neoosmanlıcı muhayyillere kalsın... Ölümlerin çetelesini tutmak, bize kalıyor nedense!
Söz bitti, ama şiir bitmez. Bitmiyor. “Ölüm bu, / Fıkara ölümü / Geldim, geliyorum demez.” Diyen Ahmet Arif’in sesi de.
“Bir hastan vardı umutsuz” der şair; o hasta biziz işte... Bütün büyük krizlerin, skandalların, söyleyenin boyundan irice lafların ve hatta “duyarlılık” gösterilerinin ardındaki hasta biziz.
‘“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.” / Yiğitlik, sen cehennem olsan bile / Fedayı kabul etmektir, / Cennet yapabilmek için seni, / Yoksul ve namuslu halka./ Bu’dur ol hikayet, / Ol kara sevda”
Cehennem olsa bile... Cennet yapabilmek... Bu düşü göreli çok olmuyor; milyonla... Unutmamız daha yakın. Yine de umutsuzluk yasak: “Gün ola, devran döne, umut yetişe, / Dağlarının, dağlarının ardında, / Değil öyle yoksulluklar, hasretler, / Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır, / Bir tek zeytin dalı bile yalnız,/  Sıkıysa yağmasın yağmur,”
Sıkıysa...
Şiire yaslanıyorsak bu yüzden işte. Güne bakıp, 29 harfin umutlu bir araya gelişini becermek güç olduğundan: “Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar, / Bir’e on, bir’e yüz’le akşama gebe / Şafakla doğan işgücü.”
İşte o “iş gücü”ne, o “eller”e, o “emeğe” dair umudumuz daim: “Ol kitapta böyle yazılıdır, / Ol sevda, böyledir çünkü...”
Gayrı bütün “ne var, ne yok”ların yanıtı; Nietche’den; “hiiiç, n’olsun...”

***
Gündem vesilesiyle küçük bir teşekkür: Birileri Fas’tan penguen medyasını aradığı günlerde, saatlerde telefonlarımızı durmaksızın çaldıran; “Kayan yazıyı değiştirin” diyen, hatamızı yüzümüze vuran, övgüsüyle utandıran, yergisiyle kendine getiren bütün izleyicilerimize, Hayat Televizyonu’nun gerçek sahiplerine sonsuz teşekkürler.
Ne mutlu bize ki; sadece siz arıyorsunuz...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...