05 Şubat 2014 00:30

SGK’deki soygun bizi ilgilendirmiyor mu?

SGK’deki soygun bizi ilgilendirmiyor mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sayıştayın 2012 Yılı Mali Denetim Raporu’na göre patronlar,  Sosyal Güvenlik Kurumunu (SGK) 4 milyar 810 milyon 43 bin 889 lira 65 kuruş zarara uğrattı.
Sayıştay raporuna göre SGK yönetimi, patronlardan yatırması gereken primleri tahsil etmeyerek, ceza kesmesi gerekirken ceza kesmeyerek ve gereksiz prim teşvik indirimi yaparak, kaçak işçi çalıştıranlara, 18 yaşın altında küçük işçi çalıştıranları teşvikten faydalandırarak, işsizlik sigortası, idari para cezası, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi ve damga vergisi işsizlik sigortası, idari para cezası, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi ve damga vergisi… gibi kalemlerde tahsilat yapmayarak SGK’yi zarar uğrattı.
Böylece, alacakları tahsil etmeyerek, hükümetin patronlara çektiği kıyağın miktarı 4.8 milyar TL’yi bulmaktadır.
Bakanlıklardan spor kulüplerine, özel sağlık firmalarından fabrika ve atölye sahiplerine kadar geniş bir kesimin SGK’yi soyduğunu gösteren raporun ayrıntıları dün haber sayfalarımızda yer aldı.
Peki, bu SGK soygununun, işçi sınıfı mücadelesini dikkat noktasına koymuş olan bu köşeyle ilgisi nedir?
Öncelikle yeniden yeniden belirtmeliyiz ki, bugün hazine, belediyelerin bütçesi, İşsizlik Sigortası ya da SGK’de toplanan paralar halktan, işçi sınıfı ve emekçilerden vergi (dolaylı, dolaysız), SGK primi, işsizlik sigortası primi, katkı payı vb. adı altında toplanan paralardır. Bu yüzden de vergilerin artıp eksilmesi, SGK, işsizlik sigortası paralarının nerelere gittiği, nasıl toplanıp ya da toplanamadığı elbette ki bu köşenin amaçlarıyla doğrudan ilgilidir.
Hele de söz konusu olan SGK olunca konu işçi sınıfı ve emek mücadelesini daha doğrudan ilgilendirmektedir. Çünkü SGK’nin bütçesi tamamen işçilerin, kamu emekçilerinin (SGK primlerinin bir kısmı patronlar tarafından ödeniyor görünse de bu tamamen görünüşte böyledir. Ve işçilerin sömürdüğünün bir bölümünü patron SGK primi olarak ödemektedir.) ve BAĞ-KUR üyesi emekçilerin ödediği primlerden oluşmaktadır.
Bu yüzden de tahsil edilmeyen her kuruş, işçilerin, emekçilerin bir “dayanışma örgütü” olarak kurulan ve bugün de bu vasfını bir yanıyla da korumaya devam eden SGK’nin sahibi olduğu paranın patronların cebine konmasıdır. Bu da hükümet tarafından “SGK’nin açığı” olarak gösterilmekte, açık da ya hizmetten kısılarak ya da “katkı payı” adı altında yeni primler toplamaya yönelerek kapatılmaktadır.
Dolayısıyla SGK üstünden sermayeye milyarlık meblağlar aktarılması elbette işçi sınıfının ve kamu emekçilerinin sendikal mücadelesinin bir alanı olmak durumundadır. Gerçek sendikacılar ve gerçek sendikalar için bu alan da en az TİS görüşmelerinde işçi ücretinin, kamu emekçisini maaşının ne olacağı kadar önemlidir.
Ne var ki SGK primlerinin kimlere peşkeş çekildiği, nasıl harcandığı, konusu sendikaların gündeminde hiçbir yer tutmamaktadır.
Çünkü sendikal bürokrasi, bütün dikkatin kendi koltuğunu korumaya vermekte, işçileri de bu temelde bölerek sendikaların genel kurullarını kendilerini seçtirmeye indirgeyerek sınıfın, emekçilerin diğer önemli sorunları gibi sosyal güvenlikle ilgili sorunlarını da gerçek bir sorun olarak görünmesini engellemekte, böylece bu önemli sorunu SGK ile işçi arasında bir sorun durumuna getirmektedir. Bu durumda da SGK ile işçi arasındaki sorun işçi ile Nüfus Müdürlüğü arasındaki bürokratik bir sorun gibi sıradanlaşmaktadır.
Yani her gerçek sorunda olduğu gibi iş gelip işçilerin, emekçilerin kendi sorunlarına sahip çıkmasına, bu sorunun bir tarafı olarak, sendikalarını gerçek işçi sendikası, gerçek kamu emekçisi sendikası olarak yeniden örgütlemelerine bağlanmaktadır.
Eğer SGK sorunu emekçilerin gündeminde gerektiği gibi yer almazsa, sadece işçilerin, emekçilerin sömürülmesiyle kalınmayacak, en büyük dayanışma örgütü olan sosyal güvenlik sistemi de patronlar tarafından çeşitli yollarla soyulmaya devam edecektir!  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...