30 Ocak 2014 00:11

Boğa hırsızın kazanında

Boğa hırsızın kazanında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunan Şair Yannis Ritsos’un şiiridir “Bir Saban, Tek Başına.” Ritsos, 1967 Albaylar cuntasının hışmıyla sürgünlerden sürgün beğenen bir büyük şair, dünya şairi. Bizim Nâzım’ın başına iktidarlar ne açmışsa Yunan kardeşi de ülkesinde faşizmden payına düşeni fazlasıyla almış. Mahpusluklar, sürgünler, ayrılıklar, yasaklamalar… Bu şiiri de cuntayla aynı yıl doğar.
O günün zalimlerini değil de başını melanetten kaldıramamış, zorba kara düzenin, adaletsizliğin, soysuzluğun, yolsuzluğun, hırsızlığın, karmaşanın gemi azıya aldığı herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir kötülüğü, başıboşluğu yazmış sanki. O gün Yunanistan, bugün Türkiye, yarınsa kim bilir neresi?
Şairlerin öngörüsü işte! Gününü yazarken yarını da söylemek… İyi şairlerin gücü, böyle anlaşılır. Cevat Çapan’ın o güzelim çevirisinden bu şiiri okumanızı istedim. Şiir bitince boğanın kimin kazanında kaynadığını siz söyleyin artık.
Ülkenin ne önemi var!  Soygun, talan ayyuka çıkmışsa “Değil mi ki kötüler kadı olmuş (sa) Yemen’e”, adaletin kılıcı emeğin kutsal etinde sınanmışsa ha o ülke olmuş, ha bu ülke! Bize düşen, hırsızın elinden boğayı kurtarmak; ayrıkotları, baldıranlar, ökseotları sarmış tarlayı temizlemek değil midir?
Bugün güzel ülkemin, yaralı ülkemin ahvali de budur. Zehirli otlar bitmiş her yerde. Gücü gücü yetene. Dün öyleydi, bugün de öyle.
Yargı yerle yeksan, iç-dış güvenlik evlere şenlik!
Sınırlar yolgeçen hanı.
Katiller cirit atıyor.
Meclis’te kötek patak.
Sütten kesilmeden açlıktan ölüyor bebeler.
Edip Cansever’in deyişiyle “dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket.”
Ancak bu zifti, katranı silmek için bir gün yapışırız o yapayalnız sabanın sapına. O tarlayı sürüp ak pak etmek için. Pıtrağı, ayrığı sökmek için. Ritsos da bunu istiyor bizden. Şaire bırakıyorum sözü:

Her şey düzenli, sağlama bağlanmış,
mantığa uygun,
nerdeyse insancaydı. Üstlerine düşeni yapıyordu
                                                kentin tapınakları;
Athena da adaleti koruyordu; görünmese bile,
                               Hep o yönetiyordu
Yargıtay’ın oturumlarını ve yargıçlar kurulu
ikiye bölündüğü zaman, hep sanıklardan
yana çıkıyordu
                                                 adaletin tartısı.
                                   İyi günlermiş onlar-
Şimdi inanmak bile güç; - Gerçekten var mıydı
                                                        böyle günler?-
                                                                      yoksa
sadece bir düş müydü bu? Belki de bunları sık sık
hatırlamak yağmurlu güz akşamlarında
                                         değiştiriyordur anıları.
 
Tarlaların sürülmesini kutladığımız zaman,
 Akropol’ün eteklerinde, topraktaki ilk saban izine
eğilen rahip şöyle dua ederdi: “Sakın geri çevirme
                                           ateş ve su isteyeni.
Sakın yanıltayım deme, senden yolunu soranı.
Sakın mezarsız koma, can verip ölmüş kişiyi.
Ve kesmeye kalkma sabana koştuğun boğayı.”
 
Doğrusu güzel sözler; ama sadece söz
                                       o gün de bugün de,
komşusunun tarlasını yakmak içindi ateş,
o tarlayı sele vermek içindi su,
boğa ise boynunda kırmızı kurdeleler,
     hırsızın kazanında kaynıyor.
Sadece o saban, tek başına,
(belki de itilerek görünmeyen bir elle)
hâlâ sürüyor ebegümeci ve
yabani zambakların sardığı
                                           O çorak tarla
   
*Bir Davet:Türkiye Yazarlar Sendikası 40. yılında, 4 Şubat Salı günü saat 11.30’da Cağaloğlu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde bir basın toplantısıyla 40.Yıl Manifestosu’nu açıklayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...