24 Ocak 2014 00:02

Patronlara ve sendikal bürokrasiye karşı mücadele

Patronlara ve  sendikal bürokrasiye karşı mücadele

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önceki günkü gazetemizde ikisi işten atılan Renault işçisi bir de işten atılan Renault işçisinin bir yakını tarafından yazılan üç mektup yayımlandı.
İşten atılan işçiler, mektuplarından anlaşıldığına göre, geçtiğimiz yılbaşından hemen önce işten atılan 51 işçidendi. Mektupların ortak özelliklerinden birisi, yıllarını verdikleri (İşçilerden birisi 15, diğeri 7 yıldır Renault’da çalışıyormuş) Renault patronunun kadir kıymet bilmezliğidir. “Patronların sözcüleri Renault’un sürekli büyüdüğünden söz ediyorlar. Firma büyüme ve kârlılık rekorları kırıyor. Patron örgütlerinden başarı madalyaları alıyor ama firma büyüyüp başarı gösterdikçe işçilerin üstündeki baskılar artıyor, çalışma koşullarımız ağırlaştırılıyor, bel ve boyun fıtığı olanlarımızın sayısı artıyor; yetmiyor, ilk sıkışıklıkta işten atılan biz oluyoruz” diye yakınan işçiler, patronun daha genç ve daha ucuz işçiyle çalışmak ve kârını daha da artırmak amacıyla ya da işçilerin mücadelesinde yükselme ihtimali sezdiğinde işçileri toplu halde sokağa attıklarına da dikkat çekiyorlar.
Evet işçiler, “Patron bizi kârlılığı artırmak, işyerindeki ‘disiplini’ sıkılaştırmak için sokağa atıyor” diye yakınıyorlar ama aynı zamanda da “Patrondur, elbette işçiyi değil kendi kârını düşünecek” diye de patrona karşı işçilerin birleşmesi ve mücadelesinin önemine dikkat çekiyorlar.
Üç mektubun diğer bir ortak özelliği de işçilerin işyerinde örgütlü Türk Metal Sendikasından da en az patron kadar şikayet etmeleridir. Çünkü işçiler, patronun işyerindeki çalışma koşullarını sürekli ağırlaştırma amaçlı önlemlerinin ve işten çıkarma planlarını sendikayla iş birliği içinde yaptığına inanıyorlar.
İşçiler böyle az ya da kalabalık sayılarla işten atılırken Türk Metal’in yerel ve merkez yöneticilerinin kıllarını kıpırdatmadıklarına, patronla iş birliği içinde tasfiye planlarının suç otağı olduğuna dikkat çekiyorlar. Dahası işçilerden birisi mektuplarının atına adlarını yazamamalarını (imza atamamayı) da Türk Metal’in işten atılan işçilerin patrona tepki göstermesi, mücadeleye yönelme gibi girişimlerine karşı, sendikanın işçileri kara listeye aldığı ve başka işletmelerde işe girmelerini engellemesine bağlıyorlar. Yani işten atılan işçinin patrondan korkusu bitiyor ama “sendika korkusu” devam ediyor.
Şimdi, “Türk Metal yöneticileri, bunları kim söylüyor, ispat edin, bu işçiler kim, mektubun altına adlarını neden yazmıyorlar,…” diye itiraz edecektir.
Ancak gazetemizin okurlarıyla birlikte binlerce metal işçisi de biliyor ki; Renault işçilerinin yazdıkları başka işletmelerden de sayısız işçi tarafından yazıldı, söylendi. Kaldı ki işçilerin iddiası ortadadır: “Şunca yıldır fabrikada çalışan biz 51 işçiyi patron işten attı. Ama üyesi olduğumuz sendika bizi savunmak, işten atılmamızı önlemek için hiçbir şey yapmadı” diyorlar. Dolayısıyla burada bir şey yaptığını, işçilerin atılmaması için nasıl bir mücadele örgütlediğini kanıtlaması gereken Türk Metal’dir!
Yeri geldiğinde 150 bin üyesiyle Türkiye’nin en büyük sendikası olmakla övünen Türk Metal, geçmiş dönemlerdeki sayısız örnekte görüldüğü gibi bugün de üyesi işçilere sahip çıkmamanın örneklerini sunmaya devam ediyor. Onun içindir ki Renault patronu farikada işçi tasfiyesini kolayca yapıyor, işçileri baskılamaya, yetmezse doğrudan iş yasasını arkasına alarak işten çıkarmaya devam edebiliyor.
Oysa birazcık mücadele etmeyi göze alsa, patronla değil işçiyle birleşerek mücadele örgütleme niyetini ortaya koysa, Türk Metal gibi büyük bir sendikanın üyelerini işten çıkarmak için patronun çok düşünmesi gerekirdi. Ama öyle olmuyor, patronlar istedikleri zaman istedikleri sayıda işçiyi işten atabiliyorlar. Türk Metal’e “Patronun hangi zorluklardan dolayı işçileri işten çıkarmak zorunda kaldığına” işçiyi ikna etmek kalıyor. Üstelik de “Biz uğraşmasak, daha çok işçi atılacaktı. Aslında buna şükretmelisiniz” böbürlenmeleriyle.
Şu açık ki, başka pek çok sendika üyesi işçi gibi Türk Metal üyesi işçiler için de mücadele; bir yanda patronlara öte yandan sendika bürokrasisine karşı, sendikal bürokrasinin sendikaların yönetiminden tasfiye edilerek, yaşantısıyla, düşüncesiyle mücadelesiyle gerçek işçilerin sendika yönetimlerine gelmesi mücadelesi olmak durumundadır. Üç mektuptan sadece mektubu yazanlar değil, sadece sendika-patron iş birliği ile işlerinden olan işçiler değil tüm işçiler sonuç çıkarmalıdır.
Çünkü mücadele bütün işçilerin, tüm sınıfın mücadelesi olmalıdır ve böyle olduğu ölçüde de başarılabilecek bir mücadeledir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...