21 Ocak 2014 00:12

Paralel halk

Paralel halk

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ekonomi Eski Bakanı Zafer Çağlayan, Nihat Zeybekçi’ye sadece Bakanlığı değil tarzını da devretmiş gözüküyor. Hatırlarsınız Çağlayan, ekonomi literatürüne “taş gibi”, “gaz-fren” kavramlarını kazandırmıştı! Şimdi seçim bölgelerini gezen Zeybekçi birkaç gündür benzer bir üslupla çıkıyor karşımıza. Zeybekçi’ye göre: “Türkiye’nin ekonomisi 28 Avrupa Birliği üyesi ülkenin ekonomilerinden daha güçlü”. Ekonomik gücün ölçülmesinde farklı kriterler kullanılır. Bu sorun merkantilistlere ve sonrasında fizyotratlara kadar uzanır. Merkantilistler ülkelerin gücünün sahip oldukları değerli madenlerle ölçülebileceğini söylüyorlardı. Koloniyal dönemde daha fazla toprak daha fazla değerli maden ve daha fazla güç demekti. Sonrasında fizyokratlar toprak ve toprağa bağlı ürünlerin ülkelerin güçlerinin karşılaştırılmasında kullanılabileceğini iddia ettiler. Üzerinde güneşin hiç batmadığı Britanya İmparatorluğunu “gerekli” kılan da bu güç arayışıydı biraz.
Ekonomi politikçilere baktığımızda da benzer bir “güç arayışı” görürüz. Sir William Petty’den Adam Smith’e tüm ekonomi politikçilerin ülkelerin zenginliğinin ölçümüne odaklandığını görürüz.
İşte, günümüz iktisat biliminin temeli kabul edilen Adam Smith’in 1776 tarihli kitabının isminin de “Ulusların Zenginliği” olması tesadüf değildi. Smith, Merkantilistlerin “altınından” ve fizyokratların “toprağından” sıyrılarak gücün kaynağının “üretim” olduğunu söylüyordu. Smith üretimin güce dönüşmesinin koşulu olarak “iş bölümünü” öneriyordu. İş bölümü verimi, verim de üretimi ve ülkenin zenginliğini sağlardı. Smith’in işbölümü aynı dönemde gelişen kapitalist üretim yapısının da teorik temellerini oluşturuyordu. Daha fazla sömürü, daha fazla kar, daha fazla artık, daha fazla büyüme ve daha fazla güç!
Kapitalist ülkenin sahip olduğu güç doğrudan üretim sürecine katılan işçinin artan sömürüsünün ürünüydü! Şimdi olduğu gibi...
***
Zeybekçi, muhtemelen şöyle düşünmüş olmalı: “Bu kadar sömürünün olduğu bir ülkede muhakkak çok fazla ‘güç’ olmalı!”. Bu düz olarak düşünüldüğünde mantıklı bir önerme. Ancak, gücü ortaya çıkartan sadece mevcut çalışma alanlarındaki sömürünün şiddeti değil aynı zamanda toplam üretim miktarıdır.
Bu açıdan bakıldığında bazı AB ülkeleriyle Türkiye’nin toplam üretim değerlerine bakalım.
Karşılaştırmada 2013 yılı cari fiyatlarla hesaplanmış GSMH değerlerini alacağız:
- Almanya 3 trilyon 593 milyar dolar
- Fransa 2 trilyon 738 milyar dolar
- İngiltere 2 trilyon 498 milyar dolar
- İtalya 2 trilyon 68 milyar dolar
- İspanya 1 trilyon 355 milyar dolar
- Türkiye 822 milyar dolar
Son olarak fikir oluşturması açısından Amerika Birleşik Devletlerini söyleyelim: 16 trilyon 724 milyar dolar.
Bu veriler “güç” ile ilgili veriler.
Geniş halk kesimlerini ilgilendiren ise elde edilen bu gücün (!) ya da gelirin ne kadarının kendisine yansıdığıdır. Zira, bizim gibi gelir dağılımının bozuk olduğu ülkelerde ekonomi büyürken halkın satın alma gücü erir. Adeta halkın geneli için  “paralel bir ekonomi” oluşur.
***
Ali Babacan da bu gerçeği biliyor olacak ki, Pazar günü AA’ya yaptırdığı programda krizin sadece sermayedarlara olan etkisine değindi. Babacan 17 Aralık operasyonu ardından geçen beş haftada borsada işlem gören şirketlerin 46 milyar dolarlık değer kaybına uğradığını, özel kesim sermayenin dolar cinsi borçlarının 255 milyar doları geçtiğini ve “o cephe”de durumun ne kadar vahim olduğunu anlattı. Ama konuşmasında; son iki ayda yüzde yirmiden fazla değersizleşen TL’nin halkın satın alma gücünü nasıl erittiği, kur artışının enflasyonu ve faizleri nasıl artıracağı ve dahası bahsettiği şirket zararlarının vergi yoluyla nasıl “toplumsallaştırılacağını” anlatmadı.
Çünkü bunlar hep paralel ekonomi!
Çok manidar çok!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa