18 Ocak 2014 00:08

Vasıfsız çılgınlık

Vasıfsız çılgınlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne çok hükümdar, padişah, kral, imparator gördü bu toprak. Binlerce yıl. Ne İskender’ler, ne Nabukadnezar’lar, ne Süleyman’lar, ne Sezar’lar...
Hepsi aynı şeyi söylüyordu; “Biz Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesiyiz”...
İktidar bu demekti; “ilahi”, “kutsal”, “göksel”... İnsan umurlarında olmadığına göre; ancak “kudreti sorgulanamaz bir güç” adına kullanılırdı bu sınırsız yetki. Hiçbirinin aklına gelmedi. “Ben Tanrı’yım” demek... “Enel Hak”çılar vardı gerçi ya; onlar “bütün insanlık” için layık görmüştü “tanrının bir parçası” olma payesini...
Geçtik aklın terazisinden; dinin terazisinin şirazesini patlatacak söz AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan’dan geldi: “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler”.
Sonra düzeltti; “sürç-i lisan” dedi, ama... Mesele bitti mi? Elbette “sürç-i lisan”dır, aklı yerinde hiçbir insanın ya da inançlı bir insanın söyleyebileceği cümle değildir çünkü. Kendi varlığını inkardır aksi... Erdoğan’ın “bir vücut tüyü” olmaya özenme halinden; onu “alemlerin rabbi” ile benzeştirme haline geçiş, bize ne söylüyor?
“Zorunlu din dersi” ezberleyenler çoktan unutmuş olabilir; hatırlatalım. Sünni İslam inancına göre; öyle çok değildir bu sıfatlar; 6 “zati”, 8 “subuti” sıfat... “Varlığı kendindendir, yok olması imkansızdır” der söyler ilki. Bizi “ezeli, başlangıçsız olduğunu”, öteki “ebedi, sonsuz olduğunu” anlatır. “Zamanın yaratıcısı”dır o çünkü; “o, ilktir, sondur”... Bir sıfat da, “O sonradan olan hiçbir şeye, yani yarattıklarına benzemez” der; haşa huzurdan Recep Tayyip Erdoğan da dahil!
Subuti sıfatlarla devam edelim; “her şeyi bilendir”, gelmiş ve gelecek dahil... “Her şeyi duyar” ve telefon dinlemeler değildir kasıt. “Her şeyi görür”. “O ne dilerse o olur”; yani irade ondadır. “Sonsuz bir güç ve kudret sahibidir”; “Yegane yaratıcıdır”...
En kısa özeti böyle...
Varın siz düşünün; bir Başbakana “sürç-i lisan” ile de olsa bu sıfatlar nasıl yakıştırılabilir? Varın siz düşünün, tarih boyunca kaç “Tanrının gölgesi” hükümdarın bu sıfatlarının “gölgesi”ne sahip olmak için bile ne bedeller ödettiğini, ne kıyımlar, ne zulümlere imza attığını... Varın siz düşünün, benzetmedeki akıl tutulmasını... Allah’ın vasıflarına sığınan, vasıfsız çılgınlığın hükmünü varın siz verin!
Varsın, “kıldan köprü yaratmışsın / gelsin kullar geçsün deyü / hele biz söyle duralım / yiğit isen geç a tanrı” diyen Kaygusuz Abdal yanıtlasın, “tanrısal iktidar” düşkünlerini...
Ya da Ahmed Arif. O eşsiz “Anadolu” şiiriyle: “...Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, / Haraç salmışlar üstüme. / Ne İskender takmışım, / Ne şah ne sultan / Göçüp gitmişler, / gölgesiz! / Selam etmişim dostuma / Ve dayatmışım.../ Görüyor musun ?”
Hani ne desek laf değil, günlerdeyiz. Fuzuli’nin “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar” dediği günlerin benzerinden... Can Yücel’in “Değil mi ki, çılgınlık sahip çıkmış düzene...” diye Shakespeare’den “yeniden söylediği” 66. Sone günlerinden... “İktidar” sarhoşluğu ile “tezgah, komplo, darbe” kabusları kuranların çılgınlığı bu...
Elden gitmekte olanın “acı”sıyla bağıranların sesi de çok gür çıkıyor. Konuştukça konuşuyorlar. Her gün, her saat, her dakika! “...çok konuşuyorlar Taranta Babu... çok korktukları için çok konuşuyorlar”...
Oysa Ahmed Arif, kaç bin yılın bilgeliğiyle hatırlatıyor sessiz sedasız, Anadolu’yu, Anadolu’nun halkını hatırlatıyor: “Beşikler vermişim Nuh’a / Salıncaklar, hamaklar, / Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, / Anadoluyum ben, / Tanıyor musun?”
Evrensel’in manşeti neydi Gezi’nin o görkemli gününde; “Senden büyük halk var”. Poster yapıp duvarlarına assalar da, hiç unutamasalar keşke!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...