19 Aralık 2013 00:30

Fırça ve kalay

Fırça ve kalay

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Nasıldı söz?
“Açtırmayın benim bayramlık ağzımı.”
Ne oluyor açılınca? Kötülükler, Pandora’nın kutusu gibi dökülüp saçılıveriyor ortalığa!
Açıldığı yer de önemli.
Bir statta elli bin kişi hakemin, oyuncunun anasının danasının kulaklarını çınlatıyorsa başka, iş yerinde patron usta yamağına, minibüste şoför yolcuya, yolcu, şoföre sıralıyorsa başka. Evde koca karısına, kadın çocuğuna sövüyorsa başka, Mecliste bakan vekile, vekil bakana saydırıyorsa başka.
Özel alan, kamusal alan diyelim!
Savur savurabildiğin kadar…
Küfür, ev baklavasıyla çarşı baklavası gibi bir şeydir! Yiyen bilir. Kıvamlısı var, kıvamsızı var, katmerli yufkalısı, cevizlisi, fıstıklısı, kaymaklısı… Merdanelisi, oklavalısı… İster evde aç, ister mecliste…  
Bazı sövgüler de neredeyse yüceltme sayılırmış eskiden. Mecliste çakal, domuz, inek, maymun, akbaba, sırtlan, eşek dedin mi, iltifat-ı mazhardan bellenirmiş. Şimdiyse en gündelik ağız bile, sinkaflı aile mahremiyetine açılıyor. Bayramlığını siz düşünün artık!  
Eşek dedim de şu eşek hikayelerine bayılıyorum.
Şair Eşref’in Saray’la arasının iyi olduğu söylenir. Osmanlı paşalarından biri bir gün Kıbrıs’a gidecek olur. Şairi çağırır. “Kıbrıs’a gidiyorum, sana ne getireyim oradan.” “Paşam” der Eşref. “Artık yaşlandım, yokuşlardan inip çıkamıyorum, bilirsiniz Kıbrıs’ın eşekleri dayanıklıdır. Bana Karpaz’dan bir eşek getirirseniz, duacınız olurum. “Hay hay!” der paşa.
Bir zaman sonra Kıbrıs’tan döner. Galata Limanında paşayı karşılayanlar arasında Eşref de vardır. Eşek umar garipçik. Ancak paşa eşeği getirmeyi unutmuştur. Şaire gözü ilişince, “Aman şair, seni görünce eşek aklıma geldi!” deyiverir. Eşref, temennadan sonra “Ziyanı yok paşam, siz geldiniz ya, eşek gelmese de olur.” der.
Eşeklik, iltifat mı yergi mi? Politikada bu söz inceliğini bile özledik.  
Başbakan fırçalıyor, bakanlar kalaylıyor.
2009 Sinop-Boyabat Tüneli Geçiş yolunu açma törenini anımsar mısınız? Konuşma bitiyor. Bir görevli Tayyip Bey’e yaklaşıyor: “Efendim…” Başbakan, kalabalığa sesleniyor: “Şimdi sizleri şuradaki ‘mega board’dan tünelin açılışına davet ediyorum. Hep birlikte burayı izleyeceğiz ve buradan göreceğiz.” Görevli, yeniden: “Efendim…” “Bağlantı yok efendim!” Başbakan, “Nasıl yok ya?” Görevli, “Tünele bağlanamıyoruz efendim.” deyince Erdoğan, palangaları koyveriyor: “Niye yok, olur mu öyle şey ya? Şimdi küfür ettireceksiniz bana…” Bayramlık ağız; çiftçiye, işçiye, öğrenciye, memura böyle açılıyor demek ki!
Balık, baştan kokuyor.
Çarşılar kokuyor, pazarlar kokuyor, mahkemeler kokuyor, hastaneler kokuyor, okullar kokuyor, kışlalar kokuyor, camiler kokuyor, meclisler kokuyor, meyhaneler kokuyor, gazeteler kokuyor, televizyonlar kokuyor..    
Bu koku yeni değil. Melih Cevdet Anday, ‘50’lerde almış bu çürük ot kokusunu. Bunun için “Çürük” şiirinde dökmüş içini.
         …
İnsanların elleri, gözleri, kalpleri kokuyor
Açlıktan nefesleri kokuyor
Çürüyen dişleri, derileri, beyinleri kokuyor
Duyguları, düşünceleri, sesleri, sözleri kokuyor
Yazdıkları, okudukları kokuyor
Çürüdükçe kokuyor
Kitaplar, dergiler, afişler, mektuplar kokuyor
Dostluklar, aşklar, arkadaşlıklar kokuyor
Havalandırılmamış odalar kokuyor
Havalandırılmış odalar kokuyor
Sofalar, evler, apartmanlar kokuyor
Mahalleler, şehirler, memleketler, kıtalar kokuyor
Çürüdükçe kokuyor
Duymuyor musunuz kokuyor
Kokuyor kokuyor kokuyor kokuyor
***
Ülke, bataklığa dönmüşse gül gezdirmek boşuna.
Yıl 2013.  Siz duyuyor musunuz? Kokuyor.
(Yazıyı böyle bitirirken iktidarın yolsuzluk kokuları da sardı ülkeyi.)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...