05 Aralık 2013 00:08

Afyon patlaması

Afyon patlaması

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan, Araklı’da konuşuyor.
“Benim kızımın imam hatipte okuyamama durumu vardı. İnanabiliyor musunuz? Ben kızımı Araklı’ya gönderdim. kimseye duyurmadan. İlk defa açıklıyorum. Burayı bitirdikten sonra da yurt dışına gönderdim. Gitti ABD’de okudu. Gitti İngiltere’de mastırını yaptı. Demek ki başörtülü de okuyabiliyormuş. Şimdi Amerika’da.” İnandık.
Dershanelerin fırsat eşitsizliği yarattığını, yoksulların okuyamadığını, zenginin horozunun bile yumurtladığını anlatırken söylüyor bunları. Önce Araklı, sonra Amerika… Çok çekmiş Sümeyye kızımız! Maltepe’de bir dershanede tedrisattan geçtiğini de benden duymayın. (Dershanelerin bu toz duman içinde kapatılamayacağını ise geçen yazımda benden duymuştunuz. Öyle de oldu. İktidarla cemaatin dershane maçı, uzatma penaltılarına kaldı.)
Bay başkan, İstanbul Şehremaneti şerifiyken oğlu Ahmet Burak’ın Kasımpaşa Deniz Hastanesinden aldığı çarık çürük raporuyla askerlikten yırttığını, yaya ışığında geçen TRT Türk Sanat Müziği Sanatçısı Sevim Tanürek’i 1998’de Nişantaşı’nda arabasıyla biçip öldürdüğünü, ardından delilleri karartmak için sokakların kanının ve fren izlerinin İBŞB itfaiye arazözüyle temizlendiğini, dönemin Adli Tıp İhtisas  Başkanı Eyüp Çakmak’ın Türkiye Denizcilik İşletmesi Genel Müdür Yardımcılığına zıplamasını ve beyzade Burak Sultan’ın olağanüstü yükselişini, gemilerini, gemiciklerini anlatsaydı şu eğitimde fırsat eşitliğini, eşitsizliğini daha iyi anlayabilirdik ama seçim gezisinin “dershane müfredatı”nda bunlar yoktu.
Canı sağ olsun! Başka sefere… Müslüman’ın kabahati da ibadeti de gizli değil miydi? Öyle değilmiş. Suudi kesesinden davul zurnayla Hacca giden “ifrat  hacısı” reisicumhurumuz da var artık.
Kabahatle ibadetin yekvücut olduğu din izan yoksunu başka olayları da gördük geçenlerde? İçki içtiler, camiye ayakkabıyla girdiler, camide seviştiler gibi akla ahlaka ziyan iftiraları boşa çıkaran  Kabataş Bezmi Âlem Valide Sultan Cami’nin onurlu imamı sürgünlerden sürgün beğenirken Afyon’da iki imamın tacizi tecavüzü patlayıverdi. Kars’ta kendi deyişiyle “hizmet baskısı”yla, ne demekse, kız kardeşine tecavüz eden imamdan sonra. Midem bulanıyor.
Kars’taki, Afyon’daki  bu  imam patlaması, iki yıl önce yine Afyon’da patlayan askeri mühimmat deposu gibi haber olmadı elbette iktidar ve cemaat basınında. 25 Mehmet’in ölüme gönderildiği askeri depo patlaması, şimdi davalık ama dava da birçok dava gibi Allahlık!  
Ölenler öldükleriyle kalacaklar ya da gelsin zaman aşımı! Adaletin en iyi işleyen mekiği bu çünkü. Sivas’ı anımsayın. Dava zaman aşımında düştü. Katillerin savunmanları, Mecliste bakan, milletvekili… Kedi bile pislediği yeri örtüyor ortalığı kokutmamak için.
Ele veriyorlar talkını, kendileri yutuyorlar salkımı. IV. Murat da Osmanlıya meyi, tütünü, enfiyeyi yasak edip kendisi afyon patlamasından terki dünya eylememiş miydi? İmamların camide, köy kahvesinde verdikleri vaazları dinleyin, sonra da şu vicdansızlığa bakın. Riya zina, taciz tecavüz, dayak kötek, yalan dolan, fitne nifak… “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.” Böyle diyordu eski bakanlardan biri. Mayaları bozuk. Kadını ekilecek tarlaları gören bir kafanın mayasıyla yapılan ekmek yenir mi?
Bunun için her gün kadınlarımız “has şehir ekmekleri” gibi doğranıyor evlerde, sokaklarda. On ikisine değmeden ya baba evinde ya koca dayağında kızlarımız. Çocuk gelin, berdel, kuma, beşik kertmesi…
Başbakan üç çocuk diyor, bakanları beş… Allah rızkını verirmiş. Diyarbakır toplu nikah nüfus kaydını başbakanlık planlama enstitüsü tutacaktır kuşkusuz. Saymak bana düşmez.
Nüfus demişken şu fıkrayla bitireyim bu yazıyı da. Bir dağ köyüyle bir ova köyünde nüfus memurları araştırma yapıyorlar. Dağ köyünde her evde bir iki çocuk ya var ya yok. Ova köyündeyse sebil kıyamet… Bağ bahçe, avlu sundurma çocuk kaynıyor. Memur, ova köyünün imamına soruyor: “Yukarı köyde çocuk az, neden sizin köy bu kadar bereketli?” İmam, gülümsüyor. Ovanın düzünde dumanını savura savura geçen kara treni burnuyla göstererek “Aha, şu trene sor bey!” diyor. Memur, şaşırıyor. “Ne ilgisi var efendi?” “Beyim” diyor imam. “Gördüğünüz gibi bizim köyden demir yolu geçiyor. Bu tren de hep bu saate geçse iyi. Sabah treni, sabah ezanına az kala bağıra çağıra kasabaya gidiyor. O bağırınca da hepimiz uyanıyoruz. Sabahın köründe uyanınca siz olsanız ne yaparsınız? Söylemesi ayıp, uçkur çözülüveriyor. Bu bebeler de 5.45 treninden işte!”
AKP’nin şu nüfus patlaması, yurdu yeniden “demir ağlar”la örmekle mi olur dersiniz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa