13 Kasım 2013 08:03

Hükümet ve patronlar, sendika ve işçileri kuşatıyor

Hükümet ve patronlar, sendika ve işçileri kuşatıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

KIDEM TAZMİNATI İÇİN MÜCADELE-1

Kişisel özgürlüklere saldırıyı, kız ve erkek öğrencilerin aynı evde oturmasını yasaklamaya ve öğrenci evlerinin gözetlenmesine kadar vardıran Hükümet, emek cephesinde de işçilerin kıdem tazminatı haklarını ortadan kaldırmak üzere çeşitli manevralar yapmaktadır. Öyle ki Hükümet ve patronlar sendikaları, “kıdem tazminatını fona devretme” adı altında işlevsizleştirip fiiliyatta ortadan kaldırmak için her yolu denemektedirler.

Görünüşte patronlar ve patron örgütleri hükümetin çağrısı üzerine toplanan, “taraflardan biri” gibi davranıyorsa da gerçekte patronlarla Hükümet tam iş birliği içindedirler. Bu yüzden de “Üçlü Danışma Kurulu toplantıları” adı verilen “İşçi, işveren ve Hükümet temsilcilerinin yaptığı toplantılar” aslında sendikaların elinin kolunun bağlanması, işçilerin “beklemeye alınması” ve Hükümet ve patronların kendi lehlerine kamuoyu oluşturması süreci olarak işlemektedir.  

YİNE AYNI OYUN: İYİLEŞTİRME YAPIYOR GÖRÜNÜP VURMA!

Nitekim önceki gün yapılan “üçlü toplantıda” Hükümetin “kıdem tazminatının fona devredilmesi, taşeron işçilerin çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesi ve Özel İstihdam Bürolarının oluşturulmasını” tek bir yasal düzenleme olarak ele alan taslağı tartışılmıştır. Ancak bu taslak üstünde “taraflar” bir anlaşmaya varamadığı için, 10 gün sonra yeniden ele alınmak üzere taslağın yine bu “üçlünün”  oluşturduğu “teknik” kurullarda tartışılıp ortak bir metin haline getirilmesi için “teknik çalışmaların” sürdürülmesi kararı alınmıştır.
Hükümet ve patronlar takımı, açık ki, birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan üç sorunu tek bir taslak olarak birleştirerek, bir illüzyon yaratmayı amaçlamaktadırlar. Çünkü, böylece taşeron çalışmasında bazı düzeltmeler yapma karşılığında;
1- Kıdem tazminatını fona devrederek, kuşa çevirmeyi,
2-Yıllardır döndürüp döndürüp getirmeye çalıştığı Özel İstihdam Bürolarına yasal dayanak kazandırmayı amaçlamaktadır.
Böylece Hükümet, milyonlarca taşeron işçisine dönüp, “Bakın biz sizin çalışma koşullarınızı iyileştirmek istiyoruz ama buna bir avuç sendikalı ve iyi çalışma koşullarına sahip işçi izin vermiyor” diyerek işçi hareketini ve sendikaları bölmeyi amaçlamaktadır. Ki, bu üç ayrı sorunu birleştirerek Hükümet, kötü niyetini ortaya koymuş, sanki taşeron çalışmada işçiler lehine düzenleme yapmak istiyor da bunu kıdem tazminatını savunanlar engelliyormuş gibi bir kampanya sürdürmektedir.

KIDEM TAZMİNATI AYNI ZAMANDA BİR İŞ GÜVENCESİ VE EMEKLİLİK İKRAMİYESİDİR

Burada, “İşçi hareketinin bunca önemli sorunu varken, “Kıdem tazminatının kaldırılması” girişiminin işçi kamuoyunda tepki görmesi ve gündemin ön sırasına çıkmasının nedeni nedir?” sorusu akla gelir.
Evet, “kıdem tazminatı” bugün kaç işçinin yararlandığından ve ne ölçüde bir hak olarak kullanıldığından bile bağımsız olarak çok önemlidir. Çünkü işçilerin, sınıf olarak bir kazanımıdır kıdem tazminatı. Üstelik de sadece Türkiye işçi sınıfının değil bütün dünyanın işçilerinin uzun mücadelelerinin sonucu olarak elde edilmiş, Türkiye’nin işçilerinin de yararlandığı bir haktır. Bu yüzden de işçiler için kıdem tazminatı konusu, işçilerin ücret artışı, çalışma koşullarının belirlenmesi gibi patronla işçi ya da sendikası arasında yapılan bir pazarlık sorunu değildir. Bunun pazarlığı 100 yıl önce yapılmış, bütün dünyanın işçileri tarafından sonuca bağlanmıştır. Bu yüzden de kıdem tazminatındaki geriye doğru bir değişim, işçi sınıfının bu uluslararası mücadelesine bir darbe, bir ihanet olduğu kadar gelecek işçi kuşaklarını da “satma” anlamına gelmektedir. Buna hiçbir işçi ve az çok sınıf kaygısı olan hiçbir sendika (sendikacı) evet diyemez, dememelidir de.
Dahası ülkemizde kıdem tazminatı, işçinin iş güvencesi biçiminde de işlemektedir. Çünkü örneğin bir yerde çalışan işçi, her bir yıl çalışmasına karşılık “En son aylık ücretinin brütü kadar net” kıdem tazminatına hak kazanmaktadır. Örneğin 10 yıl çalışan bir işçi, eğer işten çıkarılırsa, patron o işçiye son maaşının brütü kadar net olmak üzere, on maaş kıdem tazminatı ödemek durumundadır. Bu da patronları işçiyi işten çıkarıp, yerine daha ucuz işçi çalıştırma konusunda caydırmaktadır. Dahası kıdem tazminatı işçinin işsizlik süresinde kullanacağı bir “güvence” olduğu gibi yaşlılığında; emekli olursa, emekliliğinde kullanacağı bir “ikramiye” olarak da işlev görmektedir.

FON, KIDEM TAZMİNATINI FİİLEN ORTADAN KALDIRMADIR

Şimdi patronlar ve Hükümet, kıdem tazminatını bir yıl başına, bir ay yerine 15 güne indirerek işçinin kazanımını yarıya düşürürken, aynı zamanda tazminatın ödenmesini fona devrederek patronların tazminat ödemeden işçi atmasını kolaylaştırmaktadır. Dahası işçinin kıdem tazminatını alabilmesini Türkiye’nin çalışma koşullarında karşılanması hayli zor şartlara bağlayarak, işsiz kaldığında değil, ancak 15 yıl çalıştıktan sonra fonda toplanan tazminatın yarısını çekebildiği, tamamını da ancak emekli olursa ya da ölürse çekebileceği hale getirmektedir.
Kıdem tazminatının böyle bir fona bağlanması, üç beş kırıntı için işçi sınıfı kazanımını ortadan kaldırma anlamına gelmektedir. Ancak Çalışma Bakanı Çelik, “Biz kıdem tazminatını kaldırmıyoruz. Bize kıdem tazminatını kaldırıyor diyenler yalan söylüyor” demektedir. Ama gerçekte kıdem tazminatı kaldırılmaktadır. Çünkü Hükümet ve patronların “fon” önerisi kıdem tazminatının hem iş güvencesi olmaktan çıkması hem de işçi için işsiz kaldığında (işsizlik sigortasının hali ortada) bir güvence ve emeklilik ikramiyesi olması durumunun işlevsizleştirilmesidir.

‘ÜÇLÜ TOPLANTILARA KATILMA’ SENDİKALAR İÇİN STRATEJİK HATADIR!

Hükümet ve patronlar, içinde kıdem tazminatının fona devredilmesini de amaçlayan bir tasarıyı “üçlü toplantıda” pazarlık masasına koyarak, aslında sınıfın bu en temel hakkını ortadan kaldırmak için pazarlığı başlatmışlardır. Sendikalar da bu toplantıları teşhir edip protesto etmek yerine toplantılara katılarak, bu oyuna gelmişlerdir. Bu sendikalar için elbette stratejik bir hatadır.
Çünkü Hükümet, masayı sendikaları bu pazarlığa çekmek, sonra da onları basın, siyaset ve patronların ilişkilerini kullanarak kuşatıp masada alt etmek için kurmuştur. Çünkü bu 100 yıllık hakkın tartışılması demektir. Bu durumda da sendikacıların “Kıdem tazminatına dokunmak genel grev nedenidir!” lafı içi boş bir tehdide dönüşmektedir. Çünkü, bugün gelinen yerde “üçlü toplantı”da yapılan “Kıdem tazminatını kaldırmak”, en azından “Kıdem tazminatını nasıl kuşa çevireceğiz” pazarlığıdır.

HELE SİZ BİR ‘EVET’ DEYİN SONRASINI KONUŞURUZ!

Burada akla o çok bilinen fıkra gelmektedir.
Ünlü bir çapkın, Kraliyet ailesinin de bulunduğu bir eğlencede atıp tutmakta; “Benim baştan çıkaramayacağım bir kadın yoktur” diye öğünmektedir.
Bu laf kraliçenin de kulağına gidince, Kraliçe alınır ve çapkını yanına çağırtıp çıkışır: “Beni de baştan çıkarabilir misin?” Çapkın işi pişkinliğe vurur ve sorar: “Size Taç Mahal’deki en büyük elmaslı tacı getirsem, Karun’un hazinelerini getirsem yine de hayır der misiniz?”
Teklif karşısında gevşeyen kraliçe boş bulunur ve sorar: “Peki de siz bunları nereden bulup da bana getireceksiniz ki?”
Çapkın, güler; “Kraliçem siz hele bir evet deyin sonrasını pazarlık ederiz!”
Bugün “üçlü toplantı” masasında “işçi tarafı” diye masada oturan sendikaların durumu da budur. Masaya oturarak pazarlığa evet demişlerdir. Bundan sonrası için ne derlerse desinler, eğer işçileri mücadeleye çekip yeni bir mücadele mevziine girmezlerse, sadece masadaki tartışmalarla kıdem tazminatını korumaya çalışırlarsa bilelim ki bu kaybedilmiş bir mücadeledir!
İşçiler bugüne kadar, kendi güçleriyle mücadeleye atılmadıkları her durumda, bütün masa başı pazarlıklarında hep kaybeden taraf olmuşlardır.
Bu da bir rastlantı değildir.
Bugünkü durum da Hükümet ve patronların sendikaları içerden ve dışardan kuşatarak avuçlarını içine almak için sürdürdüğü uzun girişimlerin sonucudur. Ve bu kuşatmayı kırarak bir mücadele mevziine geçmek de ilk yapılması gereken iştir.  
Evet burada sendikaların durumuna, işçilerin mücadele boyutuna, sendikal bürokrasinin ihanetçiliğine ve el altından Hükümet ve patronlarla iş birliğine hiç girmedik.
Sorunun bu boyutuna, “Nasıl bir mücadele hattına girersek mücadeleyi kazanabileceğimize” yarın ve sonrasındaki yazılarda değineceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...