14 Ağustos 2013 08:22

Sendikal mücadelede sokak çare mi?

Sendikal mücadelede sokak çare mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümet ile Memur-Sen 2,6 milyon kamu emekçisini ilgilendiren toplusözleşmeyi bayramdan hemen önce imzaladı. KESK ve Kamu-Sen bu sözleşmeyi, “bir satış sözleşmesi” olarak ilan etti ve mücadeleyi sürdüreceklerine dair çeşitli açıklamalar yaptı.

Gazetemiz sözleşmenin içeriğine dair tartışmaları ve tepkileri yakından izledi. Okuyucularımız, özellikle kamu emekçisi okuyucularımız bu gelişmeleri biliyor. Dahası dün gazetemizde, BES İzmir Şubesi Örgütlenme Sekreteri Mustafa Güven’in son derce önemli tespitler üstünden mücadele çağrısı yapan mektubu manşetten duyuruldu.

MEMUR-SEN’LE HÜKÜMET ARASINDA BİR SATIŞ SÖZLEŞMESİ

Evet KESK ve Kamu-Sen sözleşmenin içeriğine itiraz ediyor, kamu emekçilerinin son üç yıldaki dolaysız kayıplarının bile yüzde 30’lara vardığını söyleyerek, alınan zammın nasıl devede kulak olduğunu söylüyor ama Memur-Sen’in diğer konfederasyonları da dışlayarak sözleşmeyi imzalamasına da ilkesel olarak itiraz ediyor.

Aslına bakarsanız bu “kapalı kapılar ardında sözleşme imzalanması” kamu emekçilerinin sözleşmeleriyle sınırlı değildir. Tersine eskiler bir yana bırakılsa da Türk Metal, MESS’le; Çelik-İş, İSDEMİR patronuyla; Türk-İş 200 bin kamu işçisi adına, Hükümetle TİS’leri hep kapalı kapılar arkasında imzalamışlardır. Bu sözleşmenin doğrudan muhatabı olan işçiye, kamu emekçisine dönüp kimse (sendika bürokratları) “Bu sözleşmeyi imzalıyorum, imzalayayım mı ne diyorsun?” diye sormamıştır.

Ancak işin bu alışılmış yanı; Türkiye’de bütün sendikacılık tarihi boyunca böyle olmuştur. İşçiler zaman zaman tepkilerini dile getirerek, sendikaları işgal etmişler, sendikalardan istifa ederek tepkilerini ortaya koymuşlarsa da bu tepkiler, mücadelede arkadan gelenlerin yürüyeceği kadar derin izler bırakmamıştır. Bu yüzden de sendika bürokratları, sözleşmeleri kapalı kapılar arkasında al takke ver külah, enseye tokat,… bitirmeyi sürdüregelmişlerdir.

Sonra ne olmuştur? Bir iki itiraz, biraz hoşnutsuzluk, böyle idare edilmiştir!

SENDİKAL GELENEKTE EN KUTSAL ALAN: SOKAK!

Memur-Sen’in satış sözleşmesine karşı Mustafa Güven, çok da haklı olarak sendika yönetimlerinden öte kamu emekçilerine çağrı yapıyor. Özet olarak da gerçek anlamda grevi örgütlemeyi göze alamazlarsa böyle yüzdelik zamlara satılacaklarını, satış sözleşmelerine razı olmak zorunda kalacaklarını söylüyor. Ancak bu vesileyle, kendi başına önemli görünmeyen ama bir alışkanlığı ve anlayışı yansıtması bakımından da dillere pelesenk olan bir söz üstünden fikrini ifade ediyor; “Kamu emekçilerinin gerçek bir toplusözleşmeyi ancak fiili meşru mücadeleyle sokakta kazanmaktan başka yolu kalmamıştır”  diyor. Burada kritik ifade, “sokakta kazanmak”tır.

Yani sokakta kazanmak herhalde KESK’in en yaygın, “en tartışılmaz”, kendisini öteki sendikalardan ayıran argümanlarından, hatta bütün tartışmaları kesen bir argümanıdır. Ancak bugün sendikal mücadele söz konusu olduğunda “sokaklarda kazanmanın” anlamı işçilerin, kamu emekçilerinin kitlesini saf dışı bırakan bir yaklaşım olduğu da apaçıktır.

Nitekim KESK yönetimi de bu süreçte en flaş eylem olarak, “dört koldan Ankara’ya yürümeyi” ve Ankara’da bir “gösteri yapmayı”, yani sokak eylemini esas almıştır. Ancak bu eyleme, bırakalım kamu emekçilerinin çoğunluğunu, KESK’in üyelerinin bile ancak yüzde 1-2’sinin katılacağı da ortadadır.

Bu ifadeyi elbette kamu emekçilerini dışlamak amacıyla değil (yazının bütünü bunu gösteriyor) değil ama biraz da içinden gelen sendikal alanın alışkanlıklarıyla “sokakları” çare olarak öneriyor gibi görünüyor. Ancak KESK ve genel olarak sendikacılık literatüründe “sokakta kazanmak” mücadeleyle kazanmak anlamında kullanılıyor. Ama burada sendikal mücadelenin işyerinde en geniş işçi kesiminin mücadelesi olduğu, asıl alanın da sokak değil işyerleri olduğu gerçeği gözden kaçıyor.

EMEKÇİNİN ASLİ MÜCADELE ALANI İŞYERİDİR!

Söz konusu olan bir protesto değil de bir işçi emekçi mücadelesi, hak mücadelesi olduğunda “sokağa çıkmak” ikincildir. Yani ancak işyerinde yemek boykotu, işyeri toplantıları, iş yavaşlatma, iş bırakma ve grev,… gibi tüm kitleyi kapsayan eylemlerin bir devamı olarak sokak, ancak diğer kesimlere sesini duyurmak ya da patronları ve hükümeti rahatsız etmek için kullanılan “ek” bir araçtır.

Hele de günümüzde sendikaların sokağı, en öndeki sendika kadrolarının eylemine indirgemenin yanı sıra işyerindeki mücadeleyi önemsiz hale getirdikleri dikkate alındığında sendikaların işyerlerini bırakarak, sendikal mücadeleyi sokakta hesaplaşma olarak sunmaları elbette kabul edilemezdir. Bu yüzden de eğer bir grev öneriliyorsa, işyerlerinde emekçilerin kendi talepleri etrafında birleşerek işyerinden kopmayan eylemlerle ve giderek mücadelenin çeşitli biçimlerinin içinde sokağın da gündeme gelmesiyle olabilirdir.

İşçi sınıfının uzun mücadele tarihinin öğrettiği de budur.

SENDİKAL BÜROKRASİYİ ETKİSİZLEŞTİRMENİN TEK YOLU DA İŞYERİNDE ÖRGÜTLENMEKTİR!

Eğer işçiler işyerinde birleşirlerse, eğer kamu emekçileri kendi taleplerini savunmak için birleşirlerse hiçbir sendikacı kapalı kapılar arkasında sözleşme bitiremez! Bitirirse de bu yaptığı son ihanet olarak yüzlerine çarpılır. Bu yüzdendir ki işçi ve kamu emekçilerinin mücadelesinde bir dönüşümden söz edilecekse asıl olan işyerinde mücadelenin örgütlenmesi, taleplerin en geniş yığınlara mal edilerek harekete geçileceği bilinciyle davranılmasıdır.

KESK ve Kamu-Sen de eğer Memur Sen’in bu satış sözleşmesini Memur-Sen yöneticilerinin yüzüne çarpacaksa ilk yapılacak iş işyerindeki üyeleri üstünden tüm kamu emekçilerine seslenmek onların işyerlerinden başlayarak ortak mücadelesini örgütlemektir. Bunu yakın geçmişte BES’in örgütlediği grev (M. Güven bunu en iyi bilen kişilerden birisidir), yine SES’in çeşitli zamanlarda örgütlediği grevler de böyle işyerinden örgütlenen önemli mücadelelerdir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...