22 Şubat 2011 20:42

Giancarla/Mauro ve Roma’da bir Türk Julıet: ‘Deniz Özdoğan’

Giancarla/Mauro ve Roma’da bir Türk Julıet: ‘Deniz Özdoğan’

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türk konukseverliği ünlüdür. Hepimiz rahatlıkla sözünü ederiz de, öyle sanıyorum ki İtalya’da konukseverlik ne anlama gelir bilmezsiniz. Sevgilimle yaptığımız son Roma gezimizde tanık olduğumuz kadarıyla; konukseverlik, cömertlik, alçakgönüllü olmak ve de asalet sentezi demek. Dostlarım Giancarla (de Marchi) ile Mauro Zampini çiftinin evinde kaldığımız bir haftadan biraz fazla süre içinde hümaniter seviyeyi çok yönlü işaretleyen en gerçekçi göstergeye tanık oldum. Gerçekten de tanık olunası, örnek alınası bir ağırlamaydı Zampini çiftinin bize sundukları. Türkiye doğumlu Giancarla, ağzımızdan çıkan tüm sözcükleri, hatta sevgilimle aramızda konuştuklarımızı hangi lisanda söylemiş olursak olalım sanki beyninde kayda aldı. Bu arada, çaktırmadan kurcaladı da… Hangi meyveyi severiz; “spaghetti”yi “al dente” mi yeriz; enginarı Roma (carciofı alla Romana) usulü mü, yoksa Yahudi tarzı (Carciofi alla guida) mı yeğleriz; yemekte şarabı mı, “asti spumante (Piemonte bölgesinin Asti köyünde üretilen köpüklü şarap)”yi mi, “champagne”yı mı tercih ederiz; kahvaltıda hangi peynirleri (gorgonzola, grano padano, mascarpone, ricotta, mozzarella) seçeriz hepsini saptadı ve sağladı.
Ünlü Tiyatro Oyuncusu Gisella Sofio’nun 85. Yaş gününü Circolo Antico Tiro A Volo kulübünde Giancarla ve Mauro ile kutladık. Teatro Eliseo’da Jüliyet rolünü Michele Placido’nun “Büyük Düşler (Il Grande Sogno) ve Ferzan Özpetek’in “Serseri Mayınlar (Mine Vaganti) filmlerinden tanıdığımız olamazcasına yakışıklı ve güzel Riccardo Scamarcio (1979) ile paylaşan İtalyan sinema ve tiyatrosundaki Türk yıldız Deniz Özdoğan (1982) ile tanışmamızı gene Giancarla ile Mauro’ya borçlandık. Benim Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (IATC) kartı bu kere de bir halta yaramadı, Mauro Zampini ne yaptıysa yaptı, Teatro Eliseo’da en “baba” yerden yer yarattı. Bizi kapıda İtalyan Tiyatro Eleştirmeni ve Tiyatronun Basın Sorumlusu Benedetta Cappon’un karşılamasını sağladı.    
Deniz Özdoğan, yanımıza yaramaz bir çocuğun çılgınlık yapmaya hazır haliyle yaklaştı. Sonra, sakin bir insanın ruh halini aldı. Sorularımı fevkalade sakin yanıtladı. İtalya’da pek çok projede yer almış. Dans da eder, şarkı da söylermiş. 2001’den beri İtalya’da oyuncu olarak yaşamakta ve çalışmaktayken, İtalyan bir yönetmen ve oyuncu olan Andrea Collavino ile evlenmiş. Tiyatro serüveni, Şehir Tiyatroları çocuk-eğitim biriminde beş yaşındayken Neşe Erçetin (Işıklar içinde yatsın) ile başlamış, falan…
Özdoğan, sevgilimin de, benim de mensubu olmakla pek övündüğümüz İstanbul’daki İtalyan Lisesini bitirdiğinde, elinden gelebilecek en iyi işin oyunculuk olduğunda karar kılmış. Ayla (Algan) Ablası bastırmış Tilbe (Saran) Ablası kışkırtmış eğitimine devam etmek ve dünyada neler olup bittiğini kurcalamak üzere kalkmış İtalya’ya gelmiş. Roma’da Dramatik Sanatlar Akademisini kazanmış.      
Deniz Özdoğan, söyleşimiz sırasında günümüz İtalyan tiyatrosu ile ilgili bilgilerimi de güncelledi. Tabloyu pek bir değişken çizdi. Klasik metinler gene gündeme gelmiş. Yeni tiyatro metinleri İtalya’ya nedense çok zor ulaşıyor, (Ö0rneğin in-yer-face) zor kabul görüyormuş. Gene de, son derece antikonformist, radikal örneklerin benimsendiğine tanık olmuş. İtalyan seyirci fiziksel tiyatroyu, dans tiyatrosunu, maske tiyatrosunu ağırlıklı olarak seviyormuş. Örneğin İngiliz Tiyatrosu, kendine İtalya’da pek yer bulamıyormuş. Özeline geldiğimizde bir sürü çocuk yapmayı düşlüyor, bir değil hem de birkaç Oscar kazanmayı istiyor, Berlusconi’nin artık devrilip gitmesini diliyor, Arjantin’e yerleşip Arjantinli Yönetmen Ricardo Bartis ile çalışmak, topukları aşınana kadar tango yapmak, kocası Andrea ile oyunlarını kent kent dolaştırmanın yolunu bulmak, parayı öncelemeden yaşamak için çalışmayı düşlüyormuş
Teatro Eliseo yapımı “Romeo e Giulietta”nın değerlendirmesini, hatta belki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı ile kıyaslamasını elbette yapacağım. Şimdi, lütfen bana: “Roma!/Kovadis Roma” diye sormayın, çünkü “Bizim oraların güneşi gibi aydın ve ortada bu.” Mauro Zampini, eski bir parlamenter, şimdilerdeyse Danıştay üyesi. Yani İtalya Cumhuriyeti’nin yürütme organlarına yardımcı bir inceleme, danışma ve karar organında görevli ve yönetimin yargı yoluyla denetlenmesini sağlıyor, dolayısıyla evin dört bir köşesinde değişik haber kanalları açık. İtalyan savcılarının fuhuş suçlamasıyla dava açtıkları Başbakan Silvio Berlusconi’nin eğlence partilerinden birinde çekilen fotoğrafı televizyonlarda baş haber. Başbakanın sahibi olduğu İl Giornale gazetesi, Başbakanın eşi Veronica’dan boşanmasına neden olan Noemi Letizia’nın Villa Certosa’daki partide çekilen fotoğrafını manşetten, hem de: “İşte o fotoğraflar” başlığıyla verdi. 2009 yılında çekilen fotoğrafta Başbakan, Noemi Letizia ve Roberta isimli genç kızla samimi şekilde görülüyor. Berlusconi’nin gazetesi, fotoğrafı birinci sayfadan yayımlayarak “O gece seks yoktu” yorumunu yaptı. Milano Mahkemesi ise fotoğrafların çekildiği gün Noemi Letizia ve arkadaşı Roberta’nın reşit olup olmadığını incelemeye aldı. Berlusconi’nin bir darbe de Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’dan yediği akşam, biz Giancarla ve Mauro’nun (gene) davetlisi olarak Malcesine Caddesi’ndeki bira fabrikası ve en popüler restoranı Atlas Coelestis’te kocaman istiridyeleri nefis bira eşliğinde mideye indiriyorduk. Başbakana: “Her vatandaş gibi sen de yargılanmayı kabul et” uyarısında bulunan Cumhurbaşkanı: “Mahkeme huzuruna çık ve kendini adalet önünde akla” dedi. Bir başka gün, biz Trastevere’de turlarken İtalya’da binlerce kadın “Onurları için” Berlusconi karşıtı büyük gösterideydi. Ünlü Oyuncu Roberto Benigni’nin San Remo Müzik Festivali sırasında bir saatten de fazla süren konuşması ve Berlusconi’ye son derece ince ve duyarlı taşlamaları sırasındaysa, Giancarla ile Mauro evde bir diğer İtalyan dostumuz Lina Lugari’yi ağırlıyordu.
Giancarla (de Marchi) ile Mauro Zampini, onca gün sabah, öğle akşam gezmemiz, yememiz, içmemiz yetmezmiş gibi bizi havaalanına götürürlerken Emilio Faà di Bruno Caddesi’nde Sicilya’nın ünlü seramik ürünleriyle bezenmiş Siciliainbocca’da bir de öğle yemeği yedirdiler. “Spaghetti Frutti di Mare”, şarabın hası ve Sicilya’ya özge daha neler de neler…
Yemek sırasında, Zampini çiftinin mart ayında İstanbul’a geleceklerini öğrendim. Şimdi de benim onları ağırlamam gerekecek öyle değil mi ama? Vallahi onların konukseverliğine erişebileceğimi pek sanmıyorum, sanmıyorum sanmasına da, elimizden geleni yapacağız elbette.  Yardım etmek isterseniz, ne yalan söyleyeyim hayır demem. Çörekti, börekti ne varsa gönderin. Gaziantep’in baklavası olmazsa konuk ağırlamak olur mu yahu? Bakarsınız Şeyhmus Diken, Diyarbakır’dan kaburga dolması bile gönderir. Lahmacun, etli ekmek, pide, mantı… Çiğ köfte… Dolmalar, sarmalar, etli sebze yemekleri, kızartma sebzeler ve zeytinyağlılar…
Haydi bakalım kolları sıvayın.
Aman ha! Dostlarımın karşısında benim yüzümü kara çıkartmayın


‘GÖZLEMEVİ’NİN GÖZLEME NOKTASI

“EYY BU MİLLET MECLİSİNİN AŞAĞILIK MENSUPLARI!  

Oturumunuzu sonlandırmaya geldim. Meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim. Siz ki fitneci, fesatçı, meclis üyeleri; siz ki iyi bir hükümet olmak dışındaki her şeysiniz! Kiralık sefil yaratıklar, zavallılar;  ülkesini en küçük şahsi çıkar adına satılığa çıkaranlar; birkaç kuruş için Tanrı’ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı mı? Bir parça vicdan da mı yok? Bir sahtekar kadar bile dindar değilsiniz! Para sizin yeni Tanrınız olmuş! Satılığa çıkarmadığınız bir değer kalmadı. Ulusunuz adına iyi bir şey hiç mi düşünmezsiniz? Sizi çıkarcı sürüsü; bulunduğunuz bu kutsal meclisi, o varlığınızla kirletiyorsunuz! Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız. Siz ki, halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız. Aksine, kendiniz halka en büyük dert kaynağı oldunuz!  Ama ülkemiz beni bu meclisi temizlemeye çağırdı!  Ve bu gücü de bana Tanrı verdi. Vay halinize! Şimdi derhal defolun! Acele edin rüşvetin köleleri! Acele edin ve gidin!  Süslü saltanat eşyalarınızı da yanınıza alın ve defolun!”
Yukarıdaki söylev, tarihte demokrasinin beşiği olarak bilinen İngiltere’de verilmiş. Sözleri sarf eden kişi, 1653 senesinin 20 Nisan günü, meclis çatısı altında kükreyerek nutuk atan General Oliver Cromwell adlı yurtsever bir general....Ve bu nutuk tarihi şekillendiren elli söylevden biri sayılıyor. Ne o!Yoksa siz, benim yazdığımı mı sandınız?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...