08 Temmuz 2013 12:12

10. Plan ve kalkınmacılık -1

10. Plan ve kalkınmacılık -1

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2014 – 2018 yıllarında uygulanacak 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı (10. Plan) 2 Temmuz’da Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi. Geçen hafta “yık-yap-işlet” isimli yazıda iktidarın sermaye birikim yaklaşımına değinmiştim. Önümüzdeki birkaç yazıda sizi, 10. Plan içinde dolaşarak mevcut birikim rejiminin ayak izlerini gözlemlemeye davet ediyorum. Bunu yaparken; bazen geriye dönerek Türkiye’de sağdan-sola “kalkınmacılık” konusundaki zihni bulanıklığı da tartışacağız.
***
Kalkınma Planları, 1960 Askeri Darbesi sonrası oluşturulan 1961 Anayasası’nda öngörüldüğü haliyle Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) kuruluşu ve “planlamacılığın” anayasal bir “ödev” haline getirilmesiyle başladı. İlk dört beşer yıllık kalkınma planı “planlamacı dönem” olarak anılmaktadır. Uygulaması yarım kalan 4. Beş Yıllık Kalkınma Planı (4BYKP) ve 24 Ocak 1980 Kararları ile 1961 Anayasası’nda çerçevesi oluşturulan “planlama ruhu” ortadan kalkmıştır. 24 Ocak 1980 Kararlarına kadar hükümet programlarının çerçevesini çizen kalkınma planları; 1982 Anayasası’nda “planlamanın” anayasal “ödev” olmaktan çıkartılmasıyla birlikte, hükümet programlarını meşrulaştıran “teknik-tavsiye” metinlerine dönüşmüştür.
***
1962-1980 dönemi DPT’nin de bir tür okula dönüştüğü gerçektir. Bugün ülke ekonomisi hakkında görüşüne başvurulan birçok iktisatçı, o dönem DPT’de uzmanlık ve diğer görevler üstlenmiş, bir anlamda DPT’nin rahle-i tedrisinden geçmiştir. Bu durum ister istemez kendini “sol”da tanımlayan orta yaş üstü insanların çoğunda “ulusal kalkınmacılık” hastalığının peydah olmasına yol açmıştır. Anti-emperyalizmin bir tür ulusçuluk olarak yeniden üretilmesi, bugünün bazı sol hareketlerini de pençesinde kıvrandırmaktadır.
***
1962-1980 dönemi kalkınmacılığı “ortak iyi” arayışının da temellerini attı. Bugün AB, ILO ve benzeri uluslararası düzenlemeci kuruluşların jargonuna yerleştirilen “sosyal diyalog”  kavramı ile olumlu anlamda “kalkınma” vurgusu aynı sınıf-dışı politikalara referans oluşturuyor.
***
Şu sorular akla gelebilir:
Kalkınmayalım mı?
Geri mi kalalım?
Üretmezsek dışa bağımlı olmaz mıyız?
Bu soruların gizli öznesi “biz”dir. Dolayısıyla cevap orada saklı!
Aynı coğrafya içerisinde yaşıyor olmamız esasen aynı dünyada yaşadığımız anlamına gelmez. Sorularımıza yanıt ararken hiç unutmamamız gereken şey şudur ki; içinde yaşadığımız ülke kapitalist bir ülkedir.
Öyleyse neden ABD, İngiltere, İsveç ya da Almanya gibi değiliz?
Çünkü Türkiye geç-kapitalist bir ülkedir. Sanayi kapitalizmini yaklaşık 200 yıl geriden takip etmiştir. Bu haliyle erken-kapitalistleşen ülkelere göre daha geridir.
***
Kapitalist kalkınma eşitsiz gelişimin itici gücünü oluşturmaktadır. Örneğin, 1962–1980 döneminde kurulan birçok Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) yakın dönemde satılmıştır. Bu işletmelerin ve varlıkların satışını olanaklı kılan şey onların (1962–1980) döneminde inşa edilmiş olmasıdır. Bir anlamda bugünün yatırım tercihleri ve iktisat politikasına yön veren sermaye birikiminin esaslı kısmı “planlı kalkınma” döneminde yaratılmıştır. Elbette o dönemde tüm kapitalist ülkelerde uygulanan “sosyal refah devleti” uygulamalarının bizde de etkileri olmuştur. Ama 1980 darbesi sonrası yazılan anayasayla birçoğu tek hamlede ortadan kaldırılabilmiştir. Kerhen verilen cebren geri alınabilmiştir.
Devam edecek...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...