03 Temmuz 2013 12:07

Nerem doğru ki!

Nerem doğru ki!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bektaşi, caminin köşesinde avuç açmış bir yoksul görür. Dilencinin iler tutar yeri yoktur. Ağzı bir tarafta, burnu bir tarafta, kol çolak, ayak küt, baş mekik palanga… Acır adama. “Be Müslüman sana verecek param yok, ben de senin kadar zil zurna yoksulum ama dilersen koynumda bir iki damla şarabım var, bir damlasını sana verebilirim.”
Dilenci sağ gözünü belertir, sağ gözünü çökertir, diklenir. “Yoo!” der, “Zinhar, hâşâ, sümme hâşâ, düşmanın gözü çıksın…” “Niye?” der Bektaşi. “Allah çarpar!” Bu kez de Bektaşi’nin tepesi atar. “Yahu iyi ya, bırak çarpsın, çarparsa düzelirsin belki!” Niye anlattım bu fıkrayı? Hani deveye sormuşlar, boynun neden eğri, nerem doğru ki demiş ya, bu sözü söylemekti niyetim. Bu fıkra takılıverdi nedense dilime. Uydu mu bilemem. Uymadıysa siz uydurun.
Kürtaj yasağı, 4+4+4 eğitim zamazingosu, 10.00-06.00 içki gıllıgışı, 1 Mayıs, 6 Mayıs, Gezi parkı, gaz, su, elektrik faturası, 2 Temmuz Davası zamanaşımı, Reyhanlı saldırısında Suriyeli İslamcı muhaliflerle ballı börek, seçim barajı ve anadil yasağı inadı, Roboski inkarı, imara açılan ormanlar, 3. köprü yavuzlanması, HES’ler hösler, betonlaşan kentler, yalan dolan, yoksullaşan halk… Şimdi uydu mu? Bu AKP’nin neresi doğru ki!
Özellikle yoksullaşan halkı besleme gibi gören iktidar; odun kömür, gaz tuz, bez çaput yardımıyla, “yap üç çocuk, kap üç buçuk” çocuk parası vaatleriyle de “hanutçu” gibi davranmıyor mu? Hanutçuları bilirsiniz. Özel sermayeyle kanı bitlenen, palazlanan bir meslek korsanlığı. Turistik yerlerde lokantaların, restoranların, incik boncukçuların kapılarında üç otuz kuruş için “müşteri avlayan çığırtkanlar”. Sermaye yalakaları… Hani terminallerde Gerede’ye gidecekken sizi Beytülşebap’a gönderen yaygaracılar gibi.
Bilmezdim bu sözcüğü. Marmaris’te öğrendim bir gazete haberinde. Akşam yemeği için gezinen Rus kafilesi, kolunu bacağını hanutçulara kaptırıp bir restorana oturtuluyor. Yeme içme derken gelen hesap KDV’li hanutçu parasıyla dudak ısırtıyor. Ruslar, hesaba direnince  hesapla beraber kızlı kızanlı temiz de bir dayak yiyip yaka paça kapının önüne konuyorlar. Haber bu kadar.
Nereden mi geldi aklıma? Doğrusu bilmiyorum. Teşbihte hata olmaz, ne çıkarsa bahtınıza artık. Bu yazı da böyle oluversin. AKP, yardakçı hanutçular gibi, özellikle yoksul Anadolu halkını çocuk parası, kış parası, yaz parası deyip sandığa iteliyor. Aşı çorbayı AKP’li yoksul seçmen, gazı biberi, dayağıysa çapulcular yiyor. Yemeğin parasını, bahşişini de çapulcular veriyor.
Yemek bize yine pahalıya patladı. Haberi duymuşsunuzdur. Dört ölüm, on bir göz kulak patlaması, yüz tutuklamadan sonra Başhanutçu’nun “Türk polisi destan yazdı” iftiharıyla, polise şu kadar küsur ikramiye verilecekmiş. Kim ödeyecek ikramiyeyi? Dayak yiyen halk. Bir haber de Amerika’dan. “ABD’nin Oakland kenti, polis göstericilere orantısız güç kullandığı ve 150 eylemciyi gözaltına alırken ‘insanlık dışı’ yöntemler uyguladığı için açılan davayı kapatmak için 1 milyon dolar ödeyecek. New York kenti de daha önce eylemcilere yapılan sert müdahaleler için 360 bin dolar ödemeye mahkûm edilmişti.”
Bizden ikinci haberse İstanbul halkını gaza dumana boğan Vali Mutlu’ya “halkla ilişkiler ödülü” verilmesi. İroninin böylesi… Batı’dan ve Doğu’dan üç farklı haber. Deve doğru da bizde mi bir yamukluk var yoksa?
Bertolth Brecht diyor ki “Bir ülkede her şeyin mizahı gerektirmesi kötü ama hiç mizah olmaması daha da kötü.” Güler misin, ağlar mısın? Ortası yok mu bunun? Aziz Nesin Bulgaristan’da “Altın Kirpi Güldürü Ödülü”nü aldığında Bulgar gazeteciler, ustaya “Sizin ülkenizde her şey mizah, sıkıysa burada mizahı bulun.” diyorlar. Doğru. O Bulgaristan da yok artık ama Türkiye aynı Türkiye.
Gelelim bektaşinin o iki damla şarabı nereden bulduğuna. Mesleklerin pirî Selman Farisî, bir üzüm tanesini kırk erenlere pay etmesini ister peygamberden. Muhammed de Farisî’den bir kap ve biraz da su ister. Kara üzüm tanesini kaba sıkar, suyu da üzerine boca edip karıştırır. Sonra da kırk küçük fincana, kırk yudum damlatır, kırk erenlere verir. İçen dervişler kendilerinden geçerler. Bektaşinin o yoksulla üleşmek istediği şarap o şaraptır.
İktidar, itibar ve iftihar için yalnızca kendi kabilesine ayrıcalık tanıyan, kendisi gibi düşünmeyeni düşman kılan yönetimler, paylaşmayı bilmezler ve onları Kevser şarabı bile kendinden geçiremez. Çünkü onların ruhları kötülükle ağılanmıştır, onu içerler.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...